| |
Mezar ötesinden
Saddam Hüseyin'in başta YouTube ve Google Video olmak üzere tüm iletişim kanallarıyla dünyaya yayılan 2 dakika 36 saniyelik infaz filmi, beklenenin tam tersi etki yapınca ABD yönetimi ellerini yıkama çabasına girdi. Başkan Bush'un sözcüleri "Biz infazı 15 gün erteletmeye çalıştık ama Başbakan Nuri El-Maliki'ye söz geçiremedik" diyor. Gel de inan. ABD'nin işgal altındaki Irak'ta tek güç olduğu, Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin de, Başbakan Maliki'nin de ondan izinsiz nefes bile alamayacakları gerçeğini bir yana bırakalım. Saddam infazdan yarım saat öncesine kadar Amerikalı deniz piyadelerinin denetimindeki cezaevinde değil miydi? Irak'taki Amerikan kuvvetleri sözcüsü General William Caldwell, "mahkûm"un 30 Aralık Cumartesi sabahı saat 05.05'te hücresinden çıkarıldığını ve 05.30'da Irak yetkililerine "fiziken" teslim edildiğini açıkladı. ABD infazı gerçekten erteletmek isteseydi, Saddam'ı Irak yönetimine teslim etmemesi yeterliydi. Giderek daha çok siyasal analizcinin paylaştığı ve -bizim de katıldığımız- görüşe göre, ABD sadece kendisinin, diğer Batı ülkelerinin, hatta Arap rejimlerinin Saddam'la geçmişteki ilişkilerini, işbirliğini örtbas etmek için değil, ayrıca bir hesap, bir plan, bir hedef doğrultusunda, hem de mübarek bir günde apar-topar infaza yol verdi: Saddam'ın boynuna geçirilen iple Irak'ı birarada tutma, birliğini koruma umutlarının son pamuk ipliğini de koparıp atmak için. Çünkü Saddam, Irak'ın bütünlüğünü temsil ediyordu. Irk, köken, din, mezhep farkılılarını laik rejim potasında eriten birliğin simgesiydi. O sahneden çekilmedikçe, planın bir sonraki aşamasına geçmek mümkün değildi. Başkan Bush'un "Demokrasi yolunda yeni bir etap" dediği, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın "Ortadoğu'ya yeni bir düzen" diye anlattığı aşamaya...
Araplar'ın yeni kahramanı O aşamayı yine Rice henüz Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu dönemde bir konuşmasında açıklamıştı: "Irak için en iyi model, birçok devletten oluşan gevşek bir konfederasyondur." (Albay Ralp Peters'in o "ünlü" haritası bu konuşmadan kısa bir süre sonra piyasaya çıktı. Dahası 1916'daki Sykes-Picot gizli anlaşması da Arap coğrafyasında konfederasyonlar öngörüyordu.) "Reis"in en temel insan hakları bile çiğnenerek, İran'ın maşası ve en fanatik Şii lider Mukteda El-Sadr'ın milislerine astırılması (İpi de Sadr'a hediye edildi) bildiğimiz Irak'ın sonunu getirecek. ABD'nin "kırdırma" politikasında Sünni direnişçilerin veya milislerin hedefi bundan böyle Mukteda El-Sadr olacak. Ve kan gölü tüm Irak'ı boğacak. Zaten Saddam da, Arap dünyasında çoğaltılıp bildiri gibi dağıtılan 26 Aralık tarihli 2.5 sayfalık veda mektubunda, bir başka deyişle mezarından halkına şöyle sesleniyor: "Büyük Irak halkı; sen şanlı bir mirasın sahibisin. Bu kutsal emanet seni şimdi sınava çağırıyor. Bazılarınız vatanı koruma yeminine sadık kaldınız, bazılarınız ise Sasaniler'in kinini taşıyan, öc alma peşindeki İranlılar'ın peşine takıldı Liderinizi hepiniz tanıdınız: O zalimlerin önünde hiçbir zaman başını eğmedi. Irak'ı ezmek isteyenlerin karşısında hep bir kılıç ve bayraktar olarak kaldı. Şimdi o görevi size devrediyorum." Kim ne derse desin, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan idama çarptırılan Saddam sehpadan Arap milliyetçiliğinin yeni kahramanı olarak indi. Göreceksiniz yakında "Araplar'ın Che Guevara'sı" ilan edilecek. Ama "Ba'de harab-ül Basra", yani "Basra harap olduktan sonra" ne fayda...
|