Aşka ne oldu?
"Aşka ne oldu?" diye düşününce Aşık Veysel'in "Oğlan kızı gördü, kavuşamadı. Aşk oldu..." deyişi aklıma gelir. Bu ezber pratikte doğru mudur? Aşk bugüne kadar daha çok erkek üzerinden mi anlatılmıştır? Erkeğe dağları devirecek kadar aktif, kadına da ancak bekleyecek, direnecek kadar daha pasif roller mi biçilmiştir? Kadının ancak kendini seçenlerden birini tercih etmesi, aşk beklentilerini ona yöneltmesi mi gerekmiştir? "Aşk eski bir yalan, Adem'le Havva'dan kalan," mıdır? Fantezilerini kurduğumuz gizem ve hasretle beslenen kişiden çok, kavrama olan özlemle aslında kafamızda uydurduğumuz bir yalan mıdır? Kavuşamadığı kadar mı yanar insan? Kavuşunca niye biter? Yeryüzünde canlının evrimiyle insan kılığına da girmesi başladığından beri nasıl gelişmiştir? Doğada aşk, kırsal kesimde aşk, kentte aşk nasıl yaşanır?
Aşkı tanımlamak zor Dinin toplum üzerinde etkisinin çok yoğun olduğu dönemlerde aşka ne olmuştur? Filozoflar bu en temel dürtülerimizin içine giren cinsellik, kavuşamama engeliyle, duygularımızı, düşüncelerimizi bastırmamız karşısında neler demişlerdir? İnsanın aklına binlerce soru geliyor. Aslında 15 bölümlük büyük bir seri röportaj hazırlamayı çok istemiştim. İki buçuk sene önce başladım çalışmaya. Hatta hatta Nilüfer Göle ve Prof. Orhan Güvenen'le ilk iki röportajımı yapmıştım o yaz. Sonra daha da çok yazıldı, çizildi, ama ben vazgeçmiş değilim. Çok istediğim bu konuşma dizisinde akademisyenler, psikologlar, aşk üstüne düşünmüş en başarılı yazarlar ve sanatçılardan görüş almak istedim. Kabul ederlerse Çetin Altan, Sezen Aksu, Türkan Şoray, Ahmet Altan, psikiyatr yazar Cem Mumcu, Orhan Pamuk (bulabilirsem), Amerika'da değilse Elif Şafak, sosyolog Nilüfer Göle ilk aklıma gelenler. Aşk, hele karşılıklı aşk; hayatta yaşanabilecek en güzel coşku. Böyle zamanlarda para, şöhret, güç gerilerde durur. İnsanlar aşkın ne zaman, ne kadar bir süre için geleceğini, karşılıklı olup olmayacağını bilmediği ve çoğunlukla acı içerdiği için bu arayışlarla oyalanırlar aşka güvenmezler. Kendilerini emniyete almaya çalışırlar. Öyle ki tüketim toplumunda değer yargılarını tamamen kaybedip güç ve paraya tapar ve sadece onların kalıcı olduğunu düşünür hale gelene kadar... Aşkın da en büyük değişiminin doğum kontrol hapının buluşuyla yaşandığı bilinir. Hani "Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu," denmesi gibi. Aşkın son hedefi olan cinsel kavuşmada hayat boyu mahkûm eden sorunlar ortadan kalkınca, aşk bir müddet sonra daha tüketilir olup, kadının ömür boyu bedeller ödemesine gerek kalmayınca şekil değiştirmiş. Aşkı besleyen gizemin yok olması, kavuşmanın kolaylaşması, aşkın yoğunluğunu azaltmış oldu. Gene de aşk insanların doğasında var ve onu hep arayacaklar. Cinsellik o kadar kolaylaştı ki artık teknolojinin ilerlemesi, (en büyük örnek cep telefonları, bilgisayarlar) globalleşme, üretim şekli ve aletlerini değiştirdiği ölçüde aşkı da değiştirip sanal aşka kadar geldi hatta şehvet kültürüne doğru yelken açtı. Bugün plastikleşen, etrafımızı saran hormonla mutasyona uğramış maddeler gibi... Gene de aşk bugün en özlenen duygu.
Oscar'a aday Artık dizi ve film çevirmek istemediğimi anlatmıştım. Ama senelerdir ilk defa Şeytan Marka Giyer filmini görünce Meryl Streep'in rolü için "İşte bunu çok keyifle oynardım," dedim. Üstelik şimdi Oscar'a aday olması söz konusuymuş. Ben oynamışım gibi hoşuma gitti.
|