Öyle bir şey
Nasıl olsa, kısmen rehavet vardır bugün de. Nasıl olsa mühim şeyler söyletecek mühimmat hiç tükenmez. Nasıl olsa bildik, sıradan, bazen "geyik" laflar edilmesine de hepimiz alışkınızdır. O yüzden, aramızdaki farkın esası sadece benim yazacak bir yerim olduğundan, aslında mutlaka sizin de kolayca söyleyebileceğiniz bir şeyi ben size söyleyeyim.
Aklımdan demeyeyim ama, içimden şöyle geçiverdi: "Mutluluk" tarif edilemiyor ama çok sık anılıyor ya... Yine tarif değil de, siz istediğiniz soslarla tatlandırın veya tadından hiç hoşlanmayın, lakin ona bir "omurga" yakıştırdım. "Omurga"nın terkibi iki temel direkten, iki "Ş"den oluşuyor: 1. Şükür 2. Şefkat
1 a) Etrafınızda, şükretmesini bilen insanların, mümkünse iyi kötü öyle bir toplum yapısının, yapı değilse de dokusunun, hiç değilse kokusunun bulunabilmesi; 1 b) Bizatihi bizzat sizin şükretmeyi bilebilmeniz. Not: Bu sanırım, bana pek yakıştırılmayacak "muhafazakâr" bir şey sanılabilir. Belki öyledir. Ama severim. Gayret ederim. Belki de hiç o kadar muhafazakâr değildir zaten.
2 a) Etrafınızda, şefkati bilen insanların, mümkünse iyi kötü öyle bir toplum yapısının, yapı değilse dokusunun, hiç değilse kokusunun bulanabilmesi; 2 b) Bizatihi bizzat sizin şefkatli olmayı bilebilmeniz. Not: Bu da belki fazla duygusal, toplumsal ilişkilerin maddi temelleri ile teknolojik, sosyolojik çatışma ve ilerlemelerden bihaber dangalak bir kavram olarak kabul edilebilir ki, müsaadenizle, o dangalaklığın içindeki saflığa saygı duyayım. Ki, inanırım, dünyanın daha insani bir yer olabilmesi için verilmiş tüm mücadeleler, edinilmiş ve ifade edilmiş tüm fikirler, inançlar, felsefeler özünde "şefkat"li bir duygunun patlamasıdır.
Bu "omurga"nın iki temel direğini birbirine ve kendilerine bağlayanın, onları besleyenin "vicdan" olduğunu söylememe gerek yok. Kendisi bu Dipsiz Kuyu'nun "idolü"dür!
Bir de, omurganın içinde, "ilik ilik" ve bazen "ılık ılık", bazen kaynaya, taşa akan bir şey daha vardır ki, adı "Tutku" olsun. En netamelisi, en delisi, en ateşlisi, en heyecanlısı ama bir o kadar da en tehlikelisi ve bazen ötekilere en çabuk, en kökten ihanet edeni; yanılanı, yanıltanı. Diğerlerinin arasından fışkırdığı sanılırken hepsini boğup ezip geçebilen. Kimi zaman onların her birine; vicdana, şükre, şefkate bir başka mana katan. Kimi zaman onların tüm manalarını yırtıp parçalayıp kendi bildiğince uçan ve kaçan.
Yazının başındaki "mutluluk"u, farkındasınızdır belki ama, ben de tam bu satırda fark ettim ki, bir daha hiç anmamışım. Çünkü; bazen kahkahalarla gülerek olduğu kadar, bazen hıçkırarak ağlamanın da; Bazen havalara uçup her şeyi unutarak olduğu kadar, bazen yere çakılıp çok şeyi düşünmeye başlamanın da; Bazen maddi, manevi bir kazanç kadar bazen kaybetmenin ama kendi aklını, vicdanını kazanabilmenin de "mutluluk gibi bir şey" olabileceğini anlatmak çok zor. O yüzden, nasıl biliyorsanız, öyledir!
|