| |
Ufuktaki mantarlar
BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yaptırım kararı, dünya için Noel armağanı mı, yoksa bazılarının savundukları gibi teslimiyetçilik mi? ABD-AB cephesiyle Rusya-Çin ikilisi arasında 2 aylık pazarlığın ürünü olan kararın kapsamına bakınca, "Teslimiyetçilik" görüşünü savunanların daha haklı oldukları görülüyor. Çünkü kararda İran'ı durdurmak bir yana ürkütmek için bile gerekli mekanizmalar yok. Sadece birkaç korkuluk diziliyor o kadar: Tüm ülkelere "Sakın İran'a nükleer programını ileriye götürecek malzeme, teknoloji ve finansman desteği sağlamayın" çağrısı, bir de "O programda görevli kişilerin yurtdışı gezilerini izleyin, İran'a dönerken valizlerini kontrol edin" uyarısı. Hepsi bu. Tahran rejimi sözcülerinin de vurguladıkları gibi, "Humeyni devriminden bu yana, 27 yıldır uluslararası yaptırımlarla yaşamaya alışmış" İran'a bu karar vız gelecek. Zaten Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın dün "Natanz nükleer merkezindeki 164 santrfüje 3 bin tane daha eklemek için hemen kolları sıvıyoruz" diye meydan okuması da Batı'nın ikiyüzlülüğünün, korkaklığının, bencilliğinin sindiği kararın çöpe atılacak kağıt parçasından öte değer taşımadığını göstermeye yeterli. Aslında sorunu bu boyutlara o ikiyüzlülük, korkaklık ve bencillik taşıdı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) dünyanın 2002'de yurtdışındaki muhalif grupların (Halkın Mücahidleri Örgütü) açıkladığı belgeler sayesinde öğrendiği İran'ın nükleer programının sadece barışçıl, yani enerji üretmek amaçlı olmadığını ilk raporlarından itibaren kanıtladı. O raporlardaki onlarca suçüstü örneğinden sadece ikisini hatırlatalım: * "UAEK Başkanı Muhammed El-Baradey, 2003 Şubat'ında Natanz'a yaptığı ilk ziyarette 160 santrfüjün çalıştığını, 1000 santrfüjün montajı için de gerekli malzemenin toplandığını gördü. İran 2 yılda 50 bin sartrfüjü devreye sokacağını da açıkça ifade etti. Bu, yılda 15-20 nükleer bomba yapmaya yetecek 400-500 kilo zenginleştirilmiş uranyum elde etmenin amaçlandığı anlamına geliyor. * İran ayrıca Arak'ta ağır su üretim merkezini bitirmek üzere. Ağır suyla çalışacak nükleer santral projesi olmayan bu ülke neden Arak'a bu yatırımı yapıyor? Çünkü ağır su aynı zamanda nükleer bomba için gerekli plütonyum üretmeyi sağlıyor."
Kıyamet gününe hazırlık Bu uyarılar ortaya sadece iki seçenek koyuyordu: İran'ı ya "Ehlileştirerek", ya da güç kullanarak nükleer silah sevdasından vazgeçirmek. İlk seçeneği ABD engelledi, ikincisini ise AB, Rusya, Çin. Ve tabii Irak, Lübnan, Filistin bataklıkları da. Geçmiş olsun. CIA'nın da belirttiği gibi, İran en geç 2009'da nükleer silaha sahip olacak. BM'nin kararıyla getirilen yaptırımlar da hedefe ulaşmayı engelleyemeyecek. Zira İran bunu tek başına başarabilecek teknolojiye de sahip oldu. Sorun artık İran' ın atom bombasına sahip olması değil, peşinden kimleri sürükleyeceği. Mısır bölgedeki konumu gereği "Nükleer Kulüp"e katılacağını açıkladı. Fas, Tunus ve Cezayir de. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman da birlikte nükleere yatırım yapacaklarını duyurdular. Hepsi de "Sivil amaçlı" diyorlar ama inanmayın. Hiç kuşkusuz Türkiye de geri kalmayacak. Bölgedeki konumu gereği. Peygamberlerin bu coğrafyadan çıkması, kutsal kitapların bu coğrafya halkına indirilmesi boşuna değil. O kitaplarda anlatılanlara göre bir nükleer patlamayla haritadan silindiği izlenimi veren Sodom ve Gomore' nin bu coğrafyada yer alması da...
|