| |
Cemaat dışında yaşamak kolay değildir...
Orhan Pamuk, Sabancı Üniversitesi'ndeki "Orhan Pamuk ve Edebiyatı" konulu sempozyumda "Cemaat dışına çıkmak" olgusu üzerindeki düşüncelerini de açıklamış. Pamuk yazarlıkta yetenek, araştırma, yaratıcılık, zeka gibi kavramların da bulunduğunu, ancak cemaat dışına çıkmanın ve sabırla araştırmanın yazarlığın önemli bir parçası olduğunu vurgularken, Montaigne'yi örnek olarak göstermiş. Mealen şöyle demiş: - Montaigne kitaplarıyla bir odaya kapanıp tek başına karar verme cesaretine sahipti. İnsanlığın geçmiş birikiminden, cemaatten de koparak o dünyayı yeniden değerlendirdi. Aydınlanma dediğimiz şey budur da. Aydınlanma birtakım siyasi programlara göre insanları değerlendirmek değil, insan aklının özgürlüğüne, o insanın aklının kurallara bağlı olmamasına da saygılı olmak da demektir. O insanın özgürlüğünün sağlanmasıdır da aydınlanma. Herkesin içinde yaratıcılık olduğuna inandığını, ancak cemaatin insanların içindeki değişik kişiliği öldürdüğünü vurgulayan Pamuk, şu gözlemlerini de seslendirmiş. - Her şeyi sorgulayan, tehlikeleri göze alan ya da en azından edebi yeni duyma, anlatma biçimleri getiren insanlar daha yeni, daha değişik kitaplar yazarlar elbette. Ama illa ki iyi sanat yapmak için muhalif olmak gerekir demiyorum. İçimizde her zaman muhalefet duyarlılığı zaten vardır. Her zaman 'bir odaya gideyim, bu kalabalıktan kurtulayım, kafamdaki düşünceleri dinleyeyim, bunlar daha ilginç' diyen bir ses vardır. O sese saygı duyan, o sesi takip eden insanlar sonunda yazar olur.
CEMAAT KURTLARI "Cemaat dışına çıkabilmek", "Tek başına kalabilmek", "Bir ideolojik programa bağımlı olmamak", "Bazen devleti, bazen çoğunluğu kızdırmak"... Bu olguların varlığı sade yazar olmak için gerekli değil. Toplumda bunların bilincine varmış düşünce odaklarının sayısı arttığı ve bunlar toplum tarafından özenle gözetildiği zaman, o toplumlar gerçekten çağ atlıyor. Hiç unutmayalım ki "Cemaat" sade dini anlamdaki toplulukları ifade etmez. Bu geniş anlamıyla cemaat, bireylerin düşünce ve karar verme yeteneklerini bir merkeze teslim ettikleri, dini, siyasi, doktriner, etnik veya benzer kökenli bir topluluk da olabilir. İçinde bulunduğumuz coğrafya bu tür oluşumlar için çok elverişlidir. Çünkü burada bireycilik, farklı olmak, sürüden ayrılmak, her çeşit cemaatçi kurtların sürüden kopanları kapmak için beklemelerinin nedenidir. Bu coğrafyada aklar ve karalar vardır. Burada uzlaşıp faydayı paylaşmak yerine "Ya hep ya hiç" diyenler çoğunluktadır. Bu coğrafyanın siyasetinde kendisi iktidar olmayacaksa ülkenin krize düşmesini "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" gibi veciz ifadelere bağlamak daha doğru bulunur.
ÖNEMLİ BİR KONUŞMA "Bölük dur, Kandıralı sen de dur"daki Kandıralı, aslında edebiyattaki Nazım Hikmet'tir, Sabahattin Ali'dir, Kemal Tahir'dir, Aziz Nesin'dir, Orhan Kemal'dir, Yaşar Kemal'dir, Orhan Pamuk'tur, Elif Şafak'tır. Kurtlar Sofrası Amerika'da bir Türk, mesela Ahmet Ertegün başarılı olup sofrada baş köşeye oturabilince, buna kızanlar ve "Başardı da bunun bana faydası ne" diyenler çoğunluğu oluşturur. Bir Prof. Atilla Yayla siyasal sistem hakkında eleştirel düşüncesini açıklayınca, onun meslektaşları "Düşünce açıklamak tehlikelidir" diye burada bildiri yayınlar. Kendi siyasi cemaatinin hatalarını bu coğrafyada görmezden gelmeye "İlkelilik" denilir. Kendi dini cemaatinin inançlarını siyasete veya ticarete istismar aracı olarak sokanlar, bu coğrafyada "Kol kırılır, yen içinde kalır" diye görmezden gelinir. Kısacası Orhan Pamuk, Stockholm'de yaptığı Nobel konuşmasındaki kadar önemli ve değerli şeyler söylemiş Sabancı Üniversitesi'nde. Onu dinleyen öğrenciler dileriz cemaatlerin dışında da başarılı olunabileceğine inanmış olsunlar.
|