Metroda müzisyene para verirken lütfen gülümseyin!
Tepemde dinmek bilmeyen yağmur! Trafik kilitlenmiş. Beşiktaş'tan 1,5 saatte geldiğim Topkapı'da, arabanın içinde çıldırmak üzereyim. Çünkü karım Sevinç havaalanında beni bekliyor. Uçağı kaçırmak demek, üç günlük yurtdışı tatiline elveda demek. Şoföre dedim ki: "İstanbul'da metro olsa şu rezilliği yaşamazdım". Şoför, gülümsedi: "Var, şu an tam altımızda!" "Yani," dedim "bu metro havaalanına gider mi?" "Gider, hem içine kadar gider".
UÇARAK MI GELDİN? Elde valiz merdivenleri çıktım. İlk trene bindim. Cama dayandım, İstanbul trafiği kilit. Metroya baktım, içi neredeyse boş. Lafı uzatmayayım, tam dokuz dakika sonra havaalanının içindeyim. Karım büyülenmiş gibi... "Uçup da mı geldin?" diyor. Ben gülerek, "Taksiden indim, metroya bindim," diyorum. Size bir komik not: Uçağa bindim, iki saat sonra yurtdışındayım...
METRO GAZETECİLERE BEDAVA Şoförü aradım, "Gazeteye dönebildin mi?" dedim. Cevaba çok güldüm: "Yok be abi. Her tarafı kazmışlar. Daha yolu yeni yarıladım!" Sizlere ciddi bir not: Havaalanına gidiyorsanız, Aksaray- Yeşilköy hattı 19 dakika. Maslak-Taksim hattı ise 11 dakika. Bir not daha: Metro gazetecilere bedava! Eyvah! Bu yazıyı Sevgili Fatih Altaylı okursa yandık! Çünkü Altaylı biz gazetecilerin sarı basın kartını eleştirdi diye uçak, telefon ve trenlerdeki yüzde 50 indirim uçup gitti. İyi mi oldu derseniz, onu tartışırım!
İLK HEDEF MONA LİSA! Aslında benim gençlik yıllarımda hostelde (öğrenci oteli) yer bulamadığım zaman ikinci evim metroydu. Üstelik metro iş yerim gibiydi. Parasız günlerimde metroda ya resim yapar ya da önüme serdiğim küçük halının üzerinde İstanbul'dan çok ucuza aldığım otantik yüzükleri bağırarak satardım: "Açılır kapanır yüzük. Hem ucuz, hem de gümüş!" Kartona yazılmış bir notu da tam önüme koyardım: "Üniversite öğrencisiyim. Dünyayı görmek ve tanımak istiyorum". 68 gençliğiyiz ya. Yani çiçek çocuklarından biriyim. Ama asla 'savaşma seviş' felsefesine, - tam değil ama yandan çark ederek- dünyayı otostopla gezmeye kafasına koymuş biriyim. İlk hedefim Paris'e Louvre'a gidip Mona Lisa tablosunun karşısına oturmak. (Leonardo bu tabloyu dört yılda bitirdi. Çünkü sadece güneş batarken çalıştı. Çünkü o saatler kadınların en güzel ve gizemli olduğu saatlermiş...)
'ÇİÇEK KAZIM' GÜNLERİ Dönelim benim 'çiçek Kazım' olduğum günlere. Otostop o günlerde inanılmaz bir olay. Şehrin dışında otobana geliyorsunuz ki yüzlerce otostopçu. Otostopçu almak isteyenler yavaşlıyorlar ve önünde durdukları kimse onu alıyorlar. İtiraf edeyim bu konuda genç kızlar biraz daha şanslı. (Tenha yerlerde otostop çekenler bayan arkadaşlar el sallarken erkek arkadaşı arkada gizlenir. Araba durunca o da ortaya çıkar ki o zaman ya şaşkınlık vardır ya da şoförün küfür ederek gaza basması!) Konuyu nereden nereye getirdim... Geçenlerde Maslak'ta bankadan çıktım, Taksim'e gideceğim. Yine yağmur... İlk bulduğum taksiye bindim. "Bu yağmurda şanslı günüm," dedim. Şoför de "Benim şanslı günüm!" dedi ve ekledi: "Ne olacak bu Beşiktaş'ın hali!" Her soruya cevap verdim. Sonra da taksiye 15 lira bayıldım. İnerken şoför bana babacan bir tavsiyede bulundu: "Taksiye bindiğin yerde metro vardı. Eğer metroya binseydin Taksim'e bir saatte değil, dokuz dakikada gelirdin. Bu parayı da vermezdin." Eve dönüşte metroya daldım. Koridorlarda şarkı söyleyen gençlere para verdim. Hepsine gülümsedim. Bir anda 20 yaşındaki o çılgın çiçek çocuk Kazım oldum.
METROYU YENİ KEŞFEDİYORUZ "Şöyle bir metroda dolanayım," dedim, tam bir hayal kırıklığı... Oysa metro bir kültürdür. Müzisyenlerin, ressamların hayatı yaşamak isteyenlerin yeridir. Ama biz Türkler metroyu yeni keşfediyoruz. Bunu da gençler sayesinde başaracağız. O şarkı söyleyen, keman çalan gençleri, yerlere resim yapan o yetenekleri sakın küçümsemeyin. Onlar geleceğin starı olacaktır. Onlar asla modern dilenci değildir. O duyguyu yaşadığım için bilenlerdenim. Onların keman kutusuna üç kuruş atarken lütfen gülümseyin. MESAJ: Sevgili kaderdaşım ve meslektaşım Habertürk patronu Ufuk Güldemir'den, Murat Ongun aracılığıyla ABD'den (Aman o ne hassas duygu. Saat farkı yüzünden beni rahatsız etmemek için aracı kullandı. Geçen haftaki 'Karım Olmadan Asla' yazısından çok duygulanmış. Teşekkürler!) Aldığım mesaja çok kısa cevap: Kanserin en güçlüsü olan pankreası sen, akciğeri ben yeneceğim. Birlikte ayağa kalkarak!
|