|
|
|
|
Erhan Demirdizen: 7.7 Şiddetinde depremin maliyeti 11.9 milyar Euro
BBC, İstanbul'un depremi beklerken ne durumda olduğuyla ilgili bir radyo belgeseli yayınladı birkaç ay önce. Hazırlık sırasında ilgili kişilerle röportajlar yaparken 1999 yılından sonra 6 yıldır kayda değer somut bir önlemin alınamamış olması BBC ekibini epey şaşırttı. İstanbul'daki yapıların dörtte üçünün kaçak yapı olduğunu ve bunların hiçbir mühendislik hizmeti almadan plansız ve rasgele yapıldıklarını söylediğimizde önce anlayamadılar. Bunu anlatmayı başardığımızda, 1999 yılında da İstanbul'un benzer bir manzara içinde olmasını, 6 yılda değişen hiçbir şey olmamasını anlayamadılar. Kentleşmemizin yasadışı tabiatını anlattığımızda batı ülkelerinden gelen meslektaşlarımızın ve gazetecilerin yüzünde beliren şaşkınlığa artık alıştık. Peki biz neler yaptık? 1999 yılından sonra yapılan en önemli yasal düzenleme "zorunlu deprem sigortası" oldu. DASK'ın kurulması aşamasında yapılan tartışmalar hafızalarımızda. Deprem sigortası uygulaması, afet riski karşısında yapı stokunun peyderpey iyileştirilmesine mi hizmet edecekti, yoksa sigorta sektörünün genel mantığı içinde oluşan deprem zararlarını karşılayıp bir sonraki yılın primlerine yansıtmakla mı yetinecekti? İkincisinin olacağı başından beri belliydi. 1950'li yılların dünyasında ilerici sayılabilecek bir afet yasamız var. Bu yasaya göre genel hayata etkili bir afet olması halinde devlet afetzedelere uzun vadeli borçlandırmayla konut yardımı yapıyordu. "Zorunlu deprem sigortası" ile ilgili yasal düzenlemeler, kentlerimizde yaşayan vatandaşları afet yasasının güvencesinden çıkarıp sigorta sisteminin risk yönetimine bıraktı. Köylerde afet yasası uygulanacaktı ama kentlerde vatandaşlar evlerini sigorta ettirip kendi güvencelerini sağlayacaklardı. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, "vatandaş kendi önlemini kendisi alsın" anlamına gelen açıklamalarıyla siyasilerin bakış açısı da ortaya çıkmış oldu. Depremin vatandaşların kişisel bir sorunu olmadığını, kamunun deprem öncesi ve sonrasındaki görevlerinin hiçbir durumda ortadan kalkamayacağını, Türkiye koşullarında "zorunlu deprem sigortası" yaklaşımının devleti sorumluluklarından uzaklaştıramayacağını söylüyoruz. Ama bir de konuya birkaç rakamla bakmakta yarar var. İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden Seda Kundak İstanbul için bir araştırma yaptı. Bu araştırma, en kötü ihtimal olan 7.7 şiddetindeki bir depremi temel alıyor. Hesabını yaparken İstanbul'daki bütün yapıların DASK kapsamında olduğunu varsaydı. 7.7 şiddetindeki bir depremin hasara yol açacağı mahallelerdeki yapıları değerlendirdiğinde, İstanbul'da bizi bekleyen olası hasarı 11.961 milyon Euro olarak tahmin ediyor. Bu kayıplara bir de 191 milyon Euro tutarındaki yıllık kira bedeli kaybını ekleyince karşımıza çıkan bol sıfırlı rakamın toplamı 12.152 milyon Euro oluyor. Dileğimiz böyle bir depremin olmaması elbette ama olması halinde bu milyarlarca Euro'luk maddi kaybın ne kadarını "zorunlu deprem sigortası"nın karşılayacağını biliyor musunuz? Seda Kundak bu rakamı da bulmuş: 6.263 milyon Euro. Yani depremin yaratacağı olası hasarın yalnızca yarısını sigorta sistemi karşılayacak. Peki ya diğer yarısı? Bu hesabı depremden önce yapmak zorundayız. İstanbul'daki riskli yapıların güvenli duruma gelmesi için gereken maliyetlere bakmamız lazım. Resmi raporlara göre İstanbul'daki yapıların yüzde 15'i yüksek risk altında. Bunları uygun yöntemlerle yenileyip güçlendirmenin maliyeti herhalde 12.152 milyon Euro tutmuyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|