Fakir gurmenin Kanyon Konyalı rehberi
Benim, çok çılgın dört kızdan oluşan bir öğle yemeği ekibim var. Bunların biri bankacı, ikisi halkla ilişkilerci ve biri de lojistik müdürü. Bu arkadaşlar, okudukları 'gurme' yazılarından çok etkilenen, halk tabiriyle 'pisboğaz' arkadaşlar. Maşallah, yemek peşinden Gebze'ye kadar gitmişlikleri bile var. Bir nevi 'agop'un kazı' gibi ne bulurlarsa yutuyorlar! Köşe yazarı olmamdan dolayı benden de yeni yerler keşfedip, onları sürüm sürüm sürüklememi bekliyorlar. Ama benim bu konudaki tutuculuğum ve her öğlen aynı yemeği yiyebilme durumum, gözlerindeki 'köşe insanı' karizmamı sarsıyor. İşte bu çılgın kazlar -pardon kızlar- grubu son günlerde kafayı Kanyon Konyalı'ya takmışlardı.
ARANAMAZ HALDEYDİM Özellikle Yurtsan Atakan'ın yazdığı yufka içinde köfte, manevi dünyalarını alt üst etmişti. Geçen perşembe bu ısrarlara dayanamayıp, kendimi Kanyon yönünde bir takside buldum. Ancak maddi durumum o günden daha kötü olamazdı. Şimdi takdir edersiniz ki; öyle dünyanın parasını kazanmıyorum, tek başına yaşıyorum ve bir de bitmek bilmeyen otomobil taksidim var. Bu trafik arasında, eğer o ay beklenmedik bir gönül ilişkisi yaşayıp, cep telefonunun gözüne vurursam gelen fatura ile önce gönül gözüm kapanıyor sonra da hattım aramalara! O sabah durum daha da beterdi ve artık dışarıdan da aranamaz hale gelmiştim. Cebimde kötü günler için sakladığım 50 YTL'm olduğu halde Kanyon'a giderken, içimden 'yufkalı köfte' yazısını Türk edebi hayatımıza kazandıran Yurtsan Atakan'a iyi niyetlerimi saymakla meşguldüm. Hem zaten bir köfte ne kadar pahalı olabilirdi ki? 20 YTL'ye bu işi bitirir, maaşı alana kadar da diet kola, mazot ve mandalina almaya param kalırdı.
BENİM BİTTİĞİM ANDI! Kanyona girdiğimde; bu dev alışveriş merkezi için özel bilimsel araştırmalarla kurulmuş olan dev rüzgar makinesi tam performans çalışıyordu. Zira içerdeki rüzgarın bir benzerine ancak kutuplarda rastlanabilir. Saçlarım bu rüzgarın çektiği post modern fön ile yepyeni bir hacim kazanmıştı. Burnum ise Noel Baba'nın kızağını çeken 'kırmızı burunlu ren geyiği Rudolf'unki gibiydi. İçeri girdiğimde insanlar kıpkırmızı burunları ve tuhaf fönleri ile ilginç bir manzara oluşturuyordu. Bizim kızların yanına kurulup, mönüyü istediğimde, Kanyon, başımın üzerinde dönmeye başladı. Fiyatlar, o sabah cep telefonu kesilmiş bir köşe yazarı için 'Freddy'nin bir kabusunda başrol oynamak' gibiydi. Fiyatı 21 YTL olan köfte beni köşeye sıkıştırmış, porsiyonu 48 YTL olan İskenderun Karides Izgara'nın karidesleri ise bıyıklarını oynata oynata üzerime geliyordu. Ben "21 köfteye, 5 ayrana verip; 26 YTL'ye buradan çıkar, 5 YTL'de taksiye verip, kalan 19 YTl ile maaşı beklerim" derken felaket gerçekleşti! Konyalı'nın müdürü masamıza gelip hayatımı karartan şu cümleyi kurdu: "Rahşan Hanım hoşgeldiniz, sizi ilk kez görüyoruz burada. Bakın mutlaka yeni pilavımızı denemelisiniz çünkü içinde Vakf-ı Kebir tereyağı var!" İşte benim bittiğim an da o ana denk geldi. "Kardeşim, ben bitmiş bir insanım, bu sabah cep telefonum sizlere ömür, evde bir iki paket makarna ya var ya yok; bense gelmişim tahterevanla Konyalı'ya! Sen de diyorsun ki Vakf-ı Kebir!" diyemedim tabii.
FEVKALADENİN FEVK-İ Kızlar, yufkalı köfte mönüden kalktığı için porsiyonu 27 YTL olan Konyalı yoğurtlu kebap yediler. Ben de pilavla köfte yedim. Bir yandan da gözlerimi müdür beyden kaçırdım. Allah korusun yine gelir Aşure (11 YTL), sakızlı fırın sütlaç (9 YTL) veya portakallı baklava (10 YTL) tavsiye eder de; gazeteye yürüyerek dönmek zorunda kalırım diye korku içinde geçirdim yemeği. Evet yemekler 'fevkaladenin fevki'nde' idi. (Bülent Hanım, çok öpüyorum:) Ama eğer orta gelir grubuna aitseniz; mümkünse maaşınızı alıp ev kiranızı, otomobil taksidinizi, çocukların okulunu filan ödedikten sonra Konyalı'ya gidin. Tabii ayın geri kalan bölümü için de evinize makarna yığınağı yapmayı unutmayın.
|