| |
Tony Blair'in ve Turgut Özal'ın doğru tercihleri...
Geçenlerde İngiliz yapımı bir dokümanter drama seyrettim. "Kraliçe" (The Queen) başlıklı bu filmde, Lady Diana'nın, 1997 Ağustos'unda Paris'teki bir trafik kazasında ölmesi ile başlayan bir haftalık süreç ele alınmıştı. O sırada Tony Blair, 18 yıl aradan sonra ilk kez bir İşçi iktidarı ile Başbakan olmuştu. İngiltere'ye yeniden yapılanmayı ve modernleşmeyi vaat ederek Muhafazakar iktidarlara son vermişti. Kraliçe ve Kraliyet ise, ülkedeki muhafazakarlığın hem simgesi hem de kalesiydi. Lady Diana'nın sevgilisi Dodi Fayed'le birlikte can verdiği kaza haberi gelince, Kraliçe, pek sevmediği bu eski gelininin kaderine pek üzülmüyor. Oğlu Prens Charles'ı ve torunlarını da yanına alarak, İskoçya'ya tatile gidiyor. Oysa o sırada İngiliz halkı, Lady Diana'ya bir azizeymiş gibi tapınma derecesinde sevgi gösterilerine başlamıştır. Londra'daki Buckingham Sarayı'nın kapısı önüne on binlerce kişi çiçekler bırakmaktadır. Saray'ın ve Kraliçe'nin ölüme karşı gösterdiği umursamaz tavır, sonunda halk kitlelerinin, Lady Diana'ya karşı seslendirdiği sevgiyi, Kraliyet'e karşı öfke şekline dönüştürüyor. Kamuoyu anketlerinde, Diana'nın ölümünden sorumlu olarak Kraliçe gösterilirken, Kraliyet'in sona ermesini isteyen İngilizlerin oranı da giderek yükseliyor. Aslında İşçi Partili yeni Başbakan Tony Blair'in işine gelmesi gereken bir ortamdır bu. "Modernleşme" politikalarında artık güçsüzleşmiş ve yıpranmış bir Kraliçe, ona engel olamayacaktır.
BLAIR'İN TERCİHİ Ama Tony Blair beklenenin tam tersini yapıyor. Önce Diana için "Halkın Prensesi" ifadesini kullanarak bir konuşma yapıyor. Sonra Kraliçe'yi ikna edip, Saray'ın çatısındaki bayrağı yarıya indirtiyor, Diana için devlet töreni düzenlenmesine Kraliçe'den onay alıyor, Kraliçe ve hanedan üyelerini İskoçya'daki tatilden Londra'ya getirtip, onları hem yas tutan halkın arasına sokuyor, hem Kraliçe'ye televizyonda Diana'yı öven bir konuşma yaptırtıyor, hem de Westminster'deki törene katılmalarını sağlıyor. Bu şekilde Tony Blair, bir anlamda "Kraliyet"i kurtarıp, itibarını yeniden elde etmesini sağlamıştır. Filmdeki bir sahnede, kendisini eleştiren eşi ile Blair arasındaki tartışma sahnesi vardı. Siyasi tutumu daha radikal olan Cherie Blair, kocasına "Sana ne oldu, muhafazakarlaştın" diye çıkışınca, şu cevabı veriyordu Tony Blair: - Ben ülkemde reformlar yapmak, ülkeme hizmetler vermek için Başbakan oldum. Monarşi ve cumhuriyet arasındaki rejim tartışmalarını körükleyip iktidar yıllarımı bu tartışmaların arasında geçirirsem, hiçbir icraat yapamam. Bu filmi seyrederken Turgut Özal'ın benzer bir savı bana seslendirmesini hatırladım.
ÖZAL'A SUİKAST 18 Haziran 1988'deki ANAP Kongresi'nde Kartal Demirağ adındaki bir suikastçı, Başbakan Özal'a ateş ederek öldürme girişiminde bulunmuştu. Bu olayın ertesinde Özal çok üst düzeyde iki ismi, suikastın içyüzünü anlamak için görevlendirdi. Suikastçının izi sürüldü, kimlerle temas ettiği, kimler tarafından finanse edildiği gibi bilgilere ulaşıldı. Ve sonra Özal bu dosyayı kapattırdı. Kartal Demirağ, 1988'in 23 Kasımında Ankara DGM tarafından önce ölüm sonra da 20 yıl hapse mahkum edildi. Daha sonra Turgut Özal'ın "Anılar"ını yazarken kendisine "Suikast dosyasını neden kapattırdınız. Ulaşılan bilgileri ve bağlantılı isimleri neden kamuoyuna açıklamadınız" diye sorduğumda şu cevabı almıştım: - Ben bu ülkeye hizmet etmek, reformlar yapmak ve büyük değişimi gerçekleştirmek için başbakan oldum. Eğer suikastın arkasındaki isimleri açıklasaydım, iktidar dönemim bir icraatın değil, polis-adliye haberlerinin dönemi olurdu. Ülkenin önemli kurumları tartışma odağına gelirdi. Ben bu tercihi yapıp suikast dosyasını kapattım. İngiltere'de Tony Blair'in 1990'larda yaptığı tercihi bir filmde izlerken, Türkiye'de rahmetli Özal'ın 1980'lerde yaptığı tercihle benzerlik bana çarpıcı geldi. Siz sayın okurlarımla bunu paylaşmak istedim. Siyasette "Büyük Akıl" galiba böyle olaylarda ortaya çıkıyor.
|