|
|
Hayatımın kadını Türkan Şoray
İlk kez şov dünyasından birini fena halde kıskandım. Uğur Yücel'i... Hayatımın Kadınısın filmini izlerken, koltuğumda hasedimden çatır çatır çatladım... Çünkü Sultan'a bu zarif saygı duruşunu, Uğur Yücel'den önce ben yapmak isterdim. Artık yazıyla mı olurdu, filmle mi, şiirle mi, orasını bilmem ama geç kaldığımı, fena halde geç kaldığımı gördüm. Şimdi bana düşen Ekrem Bora vakurluğunda aralarından çekilmek... Evet, Türkan Şoray gerçekten de benim Hayatımın Kadını'ydı... Türkiye'deki milyonlarca erkek gibi ben de onun aşığıydım. Nasıl olmayayım ki? Bu olgun yaşında bile o buğulu bakışlarıyla perdede hâlâ "aşk kadını" olarak durmayı başarabiliyor. Akranı yıldızlar, gündüz kuşaklarında babaanne mesajlarına soyunurken, o gözünün buğusuna aşkın büyüsünü düşürmeyi becerebiliyor. Az şey mi? Belki Türkan Şoray'a zaaafımdandır ama ben Hayatımın Kadınısın filmini sevdim. 60 yaşında evinden kaçan erkeklerin "kahraman" sayıldığı, eşlerini aldatan kadınların "devrimci" ilan edildiği şu günlerde "bir ömürlük aşkın" ne demek olduğunu dosta düşmana anlatıyor. Bir tutam Yeşilçam nostaljisi, bir çimdik İtalyan getto filmlerinin baharatı ve en önemlisi İstanbul şehrinin tütsülenmesiyle elde edilmiş harika bir lezzet hâlâ damağımda duruyor. Finali sanki "ortada kalmış" gibi görünse de izleyenlerin beyin kıvrımlarına soru çengelleri asıyor. Perdeye "Son" yazısı düşerken, beyninizin içinde bir yerde, yazılı hukuk ile vicdanınız arasında çetin bir vuruşma, tutku ile gerçek arasında bir hesaplaşma başlıyor. Uğur Yücel hem kamera gerisinde hem de önünde çok önemli bir mesafe kat etti. Filmdeki Tophaneli Tayfur tipi, daha önce sinema ve ekranda canlandırdığı karakterlerin bir harmanı gibi. Ama bana göre Yücel'in sinemaya kazandırdığı en büyük değer Yıldırım Memişoğlu olacak. Tıraş bıçağı reklamlarının Ali Desidero'su, Türkiye'nin yeni Erol Taş'ı olma yolunda dev bir adım atmışa benziyor. Sanırım bu saatten sonra Memişoğlu'nu dizi yapımcıları da rahat bırakmayacaktır. Televizyon dizilerinin "aile kızı" Ezgi Mola ise filmdeki çıplak sahnesiyle magazin basınının yeni konusu olmaya aday. O sahneyi gördüğümde küçük bir şok geçirdim. Ama sonra bunun dramatik örgü için gerekli olduğuna kanaat getirdim. Zira sahne, şehvet değil "acıma" hissi uyandırıyordu ve Ezgi'nin saflığı üzerinde hiç de yapıştırma durmuyordu. Ve Binnur Kaya... Bir buçuk dakikalık misafir oyunculuğu var ama anlatmaya bir buçuk sayfa yetmez. Allah herkese böyle "misafir" nasip etsin. Yabancı Damat'ın Nazire'si, ülkenin en komik kadını olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Filmi, "Nerede o eski aşklar?" diye soranlara özellikle tavsiye ediyorum. Hayatının kadınını/erkeğini bir türlü bulamayanlar, bulup da ıskalayanlar ise bu "kendi içlerine bakma" fırsatını kaçırmasınlar.
|