Gerçekçi dönem
Son Kongre seçimleri, ABD'de sistem değiştirici dış politika arayışlarının da sonunu getirdi. Bush yönetiminin iç politika tercihlerinde çizdiği profil, ideolojik saplantıları ve dış politika uygulamalarındaki küstahlık nedeniyle dünyanın geri kalanında buna pek üzülen de olmadı. Uluslararası ilişkilerde yerleşik dengeleri zorlayan ve alışkanlıklara aykırı tercihler büyük ölçüde devre dışı kaldı. ABD yönetiminin nerdeyse tüm dünyayı kendisine düşman ederek uyguladığı politikalardaki başarısızlığı, gücünü önemli oranda eksiltti. ABD'nin dünya devletler sistemi ve belki ondan da önemlisi dünya kamuoyu indinde prestiji sarsıldı, meşruiyeti hasar gördü. Bush dönemi politikalarının Amerikan toplumuna maliyeti de daha içe dönük siyaset tercihlerini ön plana çıkardı.
Çürümüş rejimlerin bedeli Amerikan toplumunun dünyadan elini eteğini çekmek istemesi, hele bu iradeyi siyaset düzeyine de yansıtması dünya açısından hayırlı bir gelişme olmaz. Her şeye rağmen acil bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı olan dünya sisteminde ABD'nin ağırlığı ve gücü olmadan gerekli değişiklikleri yapmak mümkün değil. Bu nedenle ABD iç politikasındaki tartışma ve tercihlerin, dış politikasında da önemli yansımaları olacak. Irak fiyaskosu ardından gerçekçi dış politika taraftarlarının meydana dönmesi genelde memnuniyet yarattı. Bush maceracılığı ve küstahlığı döneminin kapanması anlamında bu gelişmede şaşılacak bir şey de yok. Ancak gerçekçi dış politikanın temel amacı statükoyu korumaktır. Devletlerin iç düzenlerine yönelik tercihleri yoktur. Büyük devlet işine gelen siyasetleri uygulayan tüm rejimlerle işbirliği yapabilir. O zaman da otoriter rejimler değişim için bir baskı altında kalmaz. Böyle bir durum özellikle Ortadoğu'da çürümüş, zalim, kendi halkına hayrı dokunmayan rejimlerin işbaşında kalmaya devam etmeleri demektir. Suriye rejiminden Irak konusunda medet ummak, Lübnan'daki demokratik kitle hareketini ve demokrasiyi Şam rejimine bedel diye ödemek anlamına gelmemeli. Demokrasiye değer verdiğini iddia edenlerin bu tür gelişmeleri de izlemeleri gerekir.
Dördüncü kriz endişesi yersiz Gerçekçi politikaların bu maliyetini hesaba katmadan, özellikle Ortadoğu'daki gelişmelerin analizi eksik kalır. Bush yönetiminin yaptığı tek bir doğru iş vardıysa o da Ortadoğu'da demokrasiyi bir hedef olarak ortaya çıkarmasıydı. Ne var ki demokrasi süngü zoruyla kurulabilecek bir rejim değildir. İşleyen bir devlet, hukuka saygı ve örgütlenebilen sivil toplum gerektirir. Bush bunu anlamamıştır. Gerçekçi ekolün ise bu tür değerler umurunda değildir. Gelecek yıl Irak, Filistinİsrail ve İran'ın nükleer programı konularında önemli gelişmeler yaşanacak. İsrailHizbullah savaşının ikinci raundunun gerçekleşmesi, İran'ın kibirinin artması, Irak'ta anaforun güçlenmesi mümkün. Böyle bir konjonktürde hem bölge ülkeleri hem ABD, Türkiye'ye yanaşacaktır. ABDTürkiye ilişkilerinde son dönemde görülen iyileşme bundan bağımsız değerlendirilemez. Demokratların Ermeni soykırım tasarısını geçireceği kaygısıyla ilişkilerde dördüncü bir kriz dalgası bekleyenler var. Haklı da olabilirler. Ancak Türkiye'nin bölgedeki hemen tüm krizli konularda ABD açısından ne denli önemli bir müttefik olduğu ortadayken bu endişeler yersiz de kalabilir. Yapılması gereken dövünmek değil, bölgeyi istikrara kavuşturma konusunda geniş kapsamlı politikalarla ortaya çıkmak, takıntılardan kurtulmak, ağırlığını hiddete kapılmadan hissettirmektir.
|