|
|
Hatip olmak ve Hatipoğlu olmak üzerine...
Bana göre yılın en önemli televizyonculuk başarılarından birinin altında Dr. Nihat Hatipoğlu'nun imzası var. Ramazan boyunca Star TV ekranlarında sunduğu iftar ve sahur programları zaman zaman yüzde 25'lik share oranlarına ulaştı. Yani o anda ekran karşısında bulunanların dörtte biri Hatipoğlu'nu izledi. Öğrendim ki, ülkemizdeki gayrimüslim vatandaşlar da hocanın tatlı sohbetinden faydalanmak için ekran başına geçmişler. Peki neydi Hatipoğlu'nu ekranın en fazla talep gören simalarından biri haline getiren? Bunu en iyi "olay yeri incelemesinden" sonra anlayabilirdim. Salı gecesi Hatipoğlu'nun canlı yayın stüdyosunda hayatımın en keyifli sohbetini yaparken buldum kendimi... Dinin siyasete sıkça alet edildiği ülkemizde, uhrevi temalı programlara temkinli yaklaşırım. Zira araya sinsice sokulan mesajların toplum bünyesinde yaratacağı tahribat beni endişelendirir. Ancak Hatipoğlu, elinde kızılcık sopasıyla ayet ezberleten Kuran kursu hocalarından değildi. Kendini magazin malzemesi yapmakta sakınca görmeyenlerden de... Hatipoğlu, Hazreti Muhammed'in hikâyelerini anlatırken, onu ilahlaştırmıyor, insan özellikleriyle ortaya koyuyor, insanlara yakın tutmaya özen gösteriyordu. Onun bu samimi yaklaşımı, etki gücünü ve inandırıcılığını arttıran en önemli etkendi. İnsanları zorla bir yola doğru gütmüyor, alternatifleri ortaya koyup, seçimi ekran başındakilere bırakıyordu. Ve en önemlisi, utangaç ve mütevazıydı. Kameranın odağına bile bakamıyor, mahcubiyetle gözlerini aşağılara düşürüp, ibretlik hikâyelerini öyle anlatıyordu. Bunun sempati yaratması kaçınılmazdı. Zira mahcubiyet artık ekranda zor bulunan bir özellik haline gelmişti... İzleyenler, sohbetimizden memnun kaldı mı bilmem ama ben Dosta Doğru programındaki iki saat boyunca haftalardır televizyon karşısında kirlenen ruhuma iyice bir kese attım. "Olay yeri incelemesi" sonucu olarak ise raporuma şöyle not düştüm: Hatip olmak, Hatipoğlu olmaya yetmez...
|