İnadına Yahya Kemal...
Elçilikler de yapmış olan Yahya Kemal'in yaşamının iskeletini hüzün oluşturur. Küçük yaştayken bir resim bile bırakmadan yitip giden annesi, babasının yeniden evliliğiyle ortaya çıkan aile içi karmaşa ve kendini yatılı okulda buluvermesi tüm yaşamını belirleyen temel çizgidir. Yaşamının başında olduğu gibi yaşamının sonunda da hiç evi olmadı. Park Otel'i mesken tuttu. Ömrü boyunca, evini yanında dolaştırdığı valizde taşıdığı söylendi. Hiç evlenmedi, hastalığında da Park Otel'de bir odada kalıyordu. Bağırsaklarında müzmin bir kanama vardı. Önce tedaviye Paris'e gitti. Bir yıl sonra ise aynı hastalıktan Cerrahpaşa'da öldü.
***
En büyük İstanbul şairi oldu. "Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden Elde bir kırmızı kaseyle ufuktan çekilen, Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı Böyle mamur eder ettikçe hayal Üsküdar'ı."
***
Kanlıca'yı da ihmal etmedi. "Günler kısaldı Kanlıca'nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa... İçtik bir nadir içkiyi yıllarca kanmadık... Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık..."
***
Yahya Kemal, yetmeyen ömründe sürekli ölümle vals ederek geçirdi. "Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden. Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden" Ya da, ürpertici Düşünce şiiri: "Ülfet belalı, fakat uzlet sıkıntılı Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı?" .... "Hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var? Bitsin, hayırlısıyla, bu beyhude sonbahar. Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi. Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi."
***
1 Kasım Yahya Kemal Beyatlı'nın 48. ölüm yıldönümüydü. Baktım, bu büyük şairi bu yıl da birkaç kişi dışında anımsayan, anan pek kimse olmadı... Geçmişe, güzelliğe ve derinliğe ihanet mi ediyoruz, hissine kapılıyorum... O nedenle, geçen sene, hatta daha öncelerinde yazdığımı tekrar hatırlamaktan kendimi alamıyorum... Bir nevi inadına Yahya Kemal...
|