| |
|
|
Savaşı Almanya kazansa AB de olmazdı...
Zamanın ne kadar göreceli bir kavram olduğunu kurama da bağlayan Einstein, "Geleceği hiç düşünmem; çünkü gelecek o kadar kısa zamanda geçmiş oluyor ki" diyor. Aslında Türkiye'nin AB'ye üye olmak yolunda geçirdiği "Zaman"ı da böyle değerlendirsek, belki olaya daha gerçekçi açıdan yaklaşırız. Çünkü her toplumda ve her coğrafyada zaman değişik hızlarda geçiyor. Durumu tam anlamak için, bazı Batı üniversitelerinde tarihi yorumlamak amacıyla başvurulan "Olmayana ergi" yöntemini mi kullansak. Örneğin, "Bizans Katolik olmayı kabul etseydi, Haçlılar İstanbul'un fethini önlerler miydi" veya "Waterloo'da Napolyon savaşı kazansaydı bugün İngiltere'de trafik sağdan mı olurdu" benzeri sorularla tarihi anlamaya çalışsak... Türkiye-AB ilişkilerindeki "Zaman"ın süresi, bazılarımızı yormaktan öteye öfkelendirmeye de başladı. Bazıları için de "AB'ye uyum" için bizden istenenler, ulusal onurumuzu zedelemeye başladı. Bazılarımız ise, "Yani AB'ye girmek için Kıbrıs'ı mı vereceğiz" gibi sorular bile soruyor.
OLANA UYUM Geçenlerde buna benzer bir tepkinin soruya dönüşmüş biçiminin, şu şekilde seslendirildiğini bile duyduk: -NATO yerine Varşova Paktı'na girseydik, bugün bütün eski Komünist Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte AB'ye girmiş olmaz mıydık? Tarihi olmayana ergi yöntemi ile anlamaya çalışmak için, aslında bu soru da iyi bir örnek olamaz mı? -1'inci Dünya Savaşı'nı da 2'nci Dünya Savaşı'nı da Almanlar kazansaydı, Türkiye için daha mı iyi olurdu? "Osmanlı Almanya ile birlikte yenilmeseydi, Cumhuriyet de olamazdı" cevabını verebilirsiniz bu soruya. Veya "2'nci Dünya Savaşı'nı Almanlar kazansaydı, ne Türk-Amerikan İttifakı, ne Sovyet tehdidi, ne de NATO olurdu... AB de olmazdı, AB'ye üyelik gibi bir sorunumuz da olmazdı" yorumunu da getirebilirsiniz. Hatta "İsrail kurulamayacağı için, Ortadoğu'da Filistin sorunu da olmazdı" da diyebilirsiniz. Bütün bu sıraladığımız olaylar ne kadar uzak geçmişte görülüyor olsalar da, bunlar "Yaşadığımız dün" ün parçaları değil mi? Ve sonuçta olmayana ergi yerine "Olana uyum" çabaları ile geçen yıllarımız var geride kalan... Örneğin Lozan'da askıda bırakılan Türkiye-Irak sınırının belirlenmesinin, Türkiye'nin üye olmadığı Cemiyeti Akvam'a bırakılması ile, Türkiye'nin ve KKTC'nin üye olmadığı AB'nin, Kıbrıs'a çözüm araması da güncel siyasi gerçeklerin bir yansıması değil mi?
İLERLEME RAPORU Dün açıklanan İlerleme Raporu'nu da bu açıdan değerlendirmeyi denemeliyiz. Bundan 1520 yıl sonra, eğer uyum konusunda her şey tamam olur ve buna karşı bazı Avrupalılar Türkiye'nin AB üyeliğini referandumda reddederse, acaba ne yaparız? Bundan 20 yıl önce, Sovyetler Birliği vardı, Romanya'da Çavuşesku, Bulgaristan'da Jivkof yönetimdeydi ve Yugoslavya da, Çekoslovakya da tek devletti. Bunların hepsi de Avrupa ülkeleridir üstelik. Siz AB'ye tam uyumu sağlayın, Türkiye'de kişi başına ulusal gelir payı 20 bin doları bulsun, hukukun üstünlüğü ve sivil demokrasi sistemin vazgeçilmez öğeleri olsun ve ülke bütünlüğü barış ve istikrar içinde korunsun, o zaman siz de referandum yapıp "AB'ye hayır" dersiniz. "Dün"ü hatırlarsanız, yarının nasıl hızlı biçimde düne katılacağını görürsünüz. Hüner, bu zamanı ziyan edip yavaşlatmamaktır. "AB olmazsa" diye başlayan cümlelerle olmayana ergi yöntemini seçmek yerine "AB vardır ve Türkiye 40 yıldır buna üye olmak için çalışıyor" cevabını vermek de daha gerçekçidir kanımızca.
|