| |
Kayıtsız şartsız
Meclis Başkanı Bülent Arınç, bu dönemde TBMM'ye güvenin arttığını, saygınlık ibresindeki yükselişi son anketlerin de doğruladığını söyledi. Katılıyoruz. Neredeyse 4 yılını tamamlayan Meclis'te geçen dönemin acı, iç karartıcı, umut kırıcı olayları yaşanmadı. Ne parti -daha doğrusu lider-kararına rağmen bir göreve adaylığını koyana silah çekildi. Ne kulislerde ve genel kurulda yumruk yumruğa meydan savaşları oldu. Ne milletvekili cenazesi çıktı. Hatta geçen dönem rezilliklere sahne olan seçim kararı bile bu kez birkaç dakikada centilmence, uzlaşmayla alınıverdi. Meclisimizi ve tüm temsilcilerimizi kutluyoruz. Dileriz, bu Meclis'in en önemli görevlerinden biri olacak cumhurbaşkanlığı seçimi de aynı olgunlukla sonuçlanır. Arınç ayrıca "Geride kalan 4 yasama yılında 701 kanun çıkarıldığını, bunların hiçbirinde insanların özgürlüklerini kısıtlayan madde olmadığını" belirtti. Bir kez daha tebrikler. Ancak Meclis Başkanı'nın açıklamalarında TBMM'nin milli iradenin gerçekten tek temsilcisi olduğunu, milletvekillerinin özgür iradeleriyle hareket ettiklerini kanıtlayacak bazı soruların yanıtını bulamadık. Örneğin: *Meclis'ten hangi yasa hükümete rağmen geçti? *Hükümetin hangi tasarısı geri çevrildi? (1 Mart 2003 tezkeresi örnek olamaz. Çünkü hükümet de tezkerenin geçmesi için pek istekli değildi.) *Hangi bakan hakkındaki iddialar sonuna kadar soruşturabildi? İşte yanıt: " Bugün TBMM'de çıkan kanunların yüzde 100'ü hükümet tarafından Meclis'e sunulan tasarılardan ibarettir. Ayrıca Meclis, bir de kanun hükmündeki kararnamelerle yetkisini hükümete devretmiştir. 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" hükmünün 'Kayıtsız şartsız' kısmından da vazgeçtik, kayıtlı ve şartlı olarak bile hakimiyetin millette bulunduğuna bu ülkede acaba kaç kişi inanıyor? "
Teori başka, pratik başka Bu ifadelerin sahibi Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik. Geçen yasama döneminde, AK Parti kurulmadan önce DYP Grup Başkanvekili olarak görev yaparken, bir sempozyumdaki konuşmasından aldık. Adını taşıyan internet sitesinde konuşmasının tam metni hala duruyor. Arınç'ın itiraz edeceğini biliyoruz ama bugünkü tablo şöyle: Meclis'te çoğunluk diktatörlüğü var. O çoğunluğun üstünde de lider diktatörlüğü. O nedenle Arınç'ın "Bazı kurumlara üye seçiminde Meclis'in mutlaka yeri ve görevi olmalı. Anayasa Mahkemesi'nin bir kısım üyeleri de Meclis tarafından seçilebilmeli" talebini teoride doğru, meşru ve demokratik, ancak pratikte yanıltıcı buluyoruz. TBMM'nin bu yetkiye sahip olduğu kurumlarda (Sayıştay, RTÜK) üyeleri Meclis mi seçiyor, parti yönetimleri mi, daha açıkçası liderler mi? Arınç'tan bir cümle daha: "Bu ülkede hiçbir kurum Meclis kadar, milletvekili kadar acımasızca, haksız ve kolayca eleştirilmemiş, hatta hakarete uğramamıştır." O da doğru. Ama bu biraz da dokunulmazlık kurumunu imtiyaza, delinmez bir zırha dönüştürmesinden kaynaklanmıyor mu? Bakın, İsveç'te hükümetin kurulmasından sadece 10 gün sonra peşpeşe iki bakan istifa etti. Biri vergi kaçakçılığı, diğeri de televizyonunun bandrol ücretini ve çocuklarının dadısının sigorta primini ödemediği iddiaları yüzünden. Oysa bizim Meclisimizde aralarında başbakanın, bakanların da bulunduğu 109 milletvekili hakkındaki 189 soruşturma dosyasının hiçbirine dokunulmuyor. İnancımız şu: Türkiye'de Meclis en güvenilir kurumlar anketinde Silahlı Kuvvetler'in üstüne çıktığı gün, demokrasimiz çağ atlar. Bu da "Temiz siyaset"e ve "Tertemiz Meclis"e bağlı.
|