Türk edebiyatına gecikmiş bir ödül
Dostoyevski (1821-1881), Nobel Edebiyat Ödülü'nü alamazdı elbet. Ama Tolstoy (1828-1910), 1901'de verilmeye başlanan ödülle onurlandırılabilirdi. Savaş ve Barış'ın dev yazarından esirgenen ödülü, başta Winston Churchill olmak üzere, kimler almadı ki...
Orhan Pamuk'un başarısını küçümsemiyorum. Onun bu ödülü hak ettiğine inanıyorum. Nobel'in "su katılmamış bir edebiyat göstergesi" olmadığını belirtmek istiyorum sadece. Önemli olan, daha önce Nazım Hikmet'e, Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya, Yaşar Kemal'e verilmeyen ödülü sonunda bir Türk yazarının alması.
Alfred Nobel, dinamiti icat etmiş İsveçli bir bilim adamıydı. 1895'te imzaladığı vasiyetnamesiyle, 9 milyon doları aşan servetini kendi adını taşıyan bir vakfa bıraktı. Her yıl beş alanda (fizik, kimya, tıp, edebiyat, barış) ödüller verilecek, insanlığa hizmet etmiş kişiler değerlendirilecekti. (1968'de bu dallara ekonomi de eklendi.) Ödüllerin en ses getireni hep edebiyat oldu. Doğaldı bu. Öteki dallarda başarılı çalışmalar yapanlar belirli çevrelerde tanınırken, edebiyatçılar sadece kendi ülkelerinde değil, başka ülkelerde de yaygın üne sahipti genellikle. Sözgelimi, bir John Steinbeck ödül almadan önce de ünlüydü. (Bir parantez daha açayım burada, Steinbeck'in yalnız Gazap Üzümleri'nin değil, Fareler ve İnsanlar'ının bile, Nobel ödülünden önce ABD'nin kimi eyaletlerinde yasaklandığını, kopyalarının yakıldığını belirteyim.) Ödüller İkinci Dünya Savaşı nedeniyle iki yıl (1940-1942) verilmedi. Verildiği yıllarda da genellikle tartışıldı. Tartışmalarda önceliği politika aldı. Winston Churchill gibi başka yetenekleri yazarlığının önünde bulunan ya da Soljenitsin gibi Gulag Takımadaları'nda ansızın keşfedilmiş kişilerin ödüle gölge düşürdüğü öne sürüldü. Ödüllendirilen, ama yine politik nedenlerle Nobel'i reddeden Jean-Paul Sartre, tartışmaları "kazananlar" safına da taşıdı. O arada ilginç şeyler de oldu. Adolf Hitler, 1935'te barış ödülünün "politik düşmanlar" ından birine, Carl von Ossietzky'ye verilmesine kızarak, Alman yurttaşlarının Nobel ödülü almasını yasakladı.
Orhan Pamuk'un ödüllendirilmesinin arkasında sadece siyasal nedenler arayanlar var. Buna katılmıyorum. Bir edebiyatçının kitapları, siyasal nedenlerle 45 dile çevrilmez. Orhan Pamuk iyi bir PR'cı olabilir. Kendine göre "doğru sözler" i "doğru zaman" da söylemiş olabilir. Ama Nobel almak için bunun yeterli olduğuna inanmıyorum. Bırakın bizim okurun ilgisini ya da kimi eleştirmenlerimizin övgüsünü bir yana, kitapları yayımlanınca Batı basınında çıkmış olumlu yazıları düşünün. Katılmadığım bir şey daha var: Bu ödülün başka ülkelerde Türk edebiyatına ilgiyi büyük ölçüde artırması. Birazcık belki... Ama Orhan Pamuk Nobel'i aldı diye başka ülkelerin yayıncıları kolları sıvayıp Türk yazarlarını kapışacaklar gibi bir izlenim uyandırılıyor.
Bir anı: Yıllar önce bir sabah erkenden kapım çalındı. Uyandım. Karşımda Doğan Hızlan . O sıralarda Altın Kitaplar'ı yönetiyor. "Günaydın" bile demeden heyecanla sordu: "Sende Kawabata var mı?" "Kawabata ne ola ki?" "Japon yazar," dedi Doğan. "Nobel aldığı açıklandı biraz önce." "Adını ilk duyuyorum," dedim. Doğan başkalarından Kawabata aramaya gitti. İki hafta sonra da Altın Kitaplar Japon yazarın bir romanını yayımladı. Ama Kawabata pek ilgi görmedi okurlarımızdan. Ödül, başka Japon yazarlarına ilgimizi de artırmadı. Imre Kertesz Nobel'le ödüllendirilince Macar edebiyatı birdenbire "patlamadı" dünyada. Başka Macar yazarlar arka arkaya öteki dillere çevrilmedi. Bu yüzden, ününün yaygınlaşması ve okur sayısının artması bakımından ödülün Orhan Pamuk'a yararlı olacağını, Türk edebiyatı açısından ise abartılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Türk edebiyatı, ödülle ilişkili ancak bir biçimde değerlendirilebilir: Orhan Pamuk, önemli bir edebiyat zincirinin halkasıdır. Arkasında son derece değerli bir Türk edebiyatı kaynağı vardır. Şimdi o kaynağın bir temsilcisi olarak, elbette kendi alınteriyle, hak edilmiş (ve gecikmiş) bir ödülü almıştır. En doğrusunu Ferit Edgü söyledi galiba: "Bugün Orhan Pamuk'u eleştirme günü değil, kıvancı paylaşma günüdür."
|