Prada olmadı Prasa verelim!
Benim hiç Gucci, Chanel veya Versace bir şeyim olmadı. Haşa, hor gördüğümden veya entelektüel ukalalık yüzünden değil. Çünkü benim asla bir giyim tarzım olmadı. Çocukluğumda Mersin'de Kumaşçı Vasfi vardı. Benim giyinme maceram, Vasfi'nin dükkanındaki birbirinden sıkıcı kumaşlarla başladı. Seval teyzem hayatını terzilik yaparak kazanıyordu ve televizyonda gördüğü bir kıyafeti hiç uyumadan 24 saatte dikebilme özelliği taşıyordu. Kadınlar teyzeme gelir, önceki gece TRT'de gördükleri Emel Sayın'ın üzerindeki payetli, belden kloş, V yakalı elbiseyi anlatır ve teyzemin hemen dikmesi, dikiş programında öne alması için yalvarırlardı. Televizyonlar o yıllarda henüz siyah- beyaz olduğu için hangi kıyafetin ne renk olduğu konusunda uzun uzun felsefi tartışmalar yaparlardı: "Seval Hanım hayır, elbisenin kolaltı biraz daha koyu gri idi, bence o bordo olmalı!"
YENİ MAHALLE SOSYETESİ Kardeşimle bizim kıyafetlerimiz de bu 'Mersin Yenimahalle' sosyetesinin kumaşlarının artanlarından dikilirdi. Emel Sayın'ın giydiğini düşündüğümüz bordo elbisenin kumaşının artanından, bana pileli etek dikilirdi. Elbisenin süsü için kullanılan dantelin artığı ise; kardeşimin geceliğinin süsü olurdu. Evin içinde assolistler gibi gezer, zaman zaman da havaya girip tüm aileyi toplayıp konser verirdik. Ben hep Emel Sayın olurdum. Tabii o yıllarda henüz Akrep Nalan olmam gerekmiyordu! Bikinim bile teyzemin dikiş makinesinden çıkmıştı. O yıllarda ailemizde 'benim giydiğimi gelecek yıl sen giy, sonra çocuklara veririz, onlar da çocuklarına saklar' felsefesi mevcuttu. Aileye giren zavallı bir etek, yıllar boyu aile envanterimizden çıkarılmaz, sonra da aile müzemize kaldırılırdı. Dolayısıyla benim zevkim; TRT'de çıkan şarkıcıların siyahbeyaz görüntülerinden devşirilmiş kumaşların artıklarından oluştu yıllarca... Sonra İstanbul'a geldim. Ve hiçbir şeyi hiçbir şeye uyduramayan moda anlayışımla Cosmopolitan'da çalışmaya başladım. Hani şu Cosmo kızlarının cenneti olan mekan... Ancak inanın, orada hiçbir şeyi hiçbir şeye uyduramayan tek 'Cosmo kızı' ben değildim. Bu arada beni 'Cosmo kızı' olarak hayal edebiliyor musunuz? Ben ediyorum biraz tuhaf görünüyor:)
KARİYERLİ KADIN DÜŞMANI Dün gece 'Şeytan Marka Giyer'i izledim. Meryl Streep'in işe yeni aldığı asistanını azarladığı "Kendini modaya karşı, zeki şişman bir kız mı sanıyorsun" cümlesiyle koltukta silkelendim. Evet ben kendimi hep öyle sanmıştım. 'Asiliğin asilliği' filan diye de kendime şekil yapmıştım... Oysa biliyorum, şişman olmasaydım belki ben de heves edebilirdim o kıyafetlere. (Ezik yapmıyorum, kendisi ile ilgili feci bir gerçeği keşfetmiş, mağdur genç kadın numarası yapıyorum!) Bu arada film, finale kadar mükemmel... Ancak, hani Amerikan filmlerinde kadın karakterin bir arkadaş çevresi olur ve bu karakter işinde yükselip çok çalışmaya başlayınca "Seni tanıyamıyoruz, bu bizim arkadaşımız değil deyip kariyer mi, biz mi?" filan derler ya; işte filmdeki arkadaş grubu da bunu yaptı. Evet belki hepimiz hayal dünyamızda böyle saf bir yerde yaşamak isteriz. Ama gerçek hayatta bu Amerikan filmi mutlu sonu saçmalıkları çok sıkıcı oluyor. Bence film kadınları, modayı ve kariyer sahibi kadınları ileri derecede küçümsüyor. Bu arada Vogue dergisini değil, hayali bir dergiyi anlattığını savunan filmde, Madonna'nın 'Vogue' şarkısının çalması da tam bir 'kör gözüm parmağına' sendromuydu. Müthiş başlayan bir film ancak böyle katledilebilir bence! Not: Önceki gün SABAH gazetesinde bir haber vardı. Prada, Türkiye'de kendini Prasa adıyla taklit eden bir firmaya dava açmış. Yani taklitçilerde de hiç akıl yok; madem tasarımları çaldın, insan adını 'enginar', bilemedin 'karnabahar' koyar ki; elalemin gavuru meseleye uyanmasın!
|