| |
Gerçekler ve cesaret
Birkaç yıl öncesine kadar Avrupa basınının en saygın örnekleri arasında gösterilen bir gazete bugün can çekişiyor. Fransız gazetesi "La Liberation"u kastediyoruz. Aylardır ölüm döşeğinde olan ve neredeyse "Azrail canımı alsa da bu işkence bitse" beklentisine giren "La Liberation"u. 1973'te çağımıza damgasını vuran düşünürlerden JeanPaul Sartre'ın kurduğu, 1980'ler ve 90'lar boyunca "Referans gazetesi" olan "La Liberation" nasıl bu duruma geldi? Gazete yönetimi internet sitesi aracılığıyla son sadık okurlarına bu soruyu yanıtlamaları çağrısı yaptı. Dahası bu yanıtları aynen yayınladı. Hemen tüm okurlar aynı eleştirileri getirdiler: " Dinamizminizi yitirdiniz. Bir zamanlar gündem yaratırken şimdi olayların peşine takılmayı kabullendiniz. Değerlerinizi yitirdiniz. Ondan önemlisi inancınızı yitirdiniz. Onlardan da önemlisi cesaretinizi yitirdiniz. Ve sonuçta, La Liberation'u La Liberation yapan yaratıcılık yok oldu. Yaratıcılık bitince, ruh da kayboldu." Hele bir okurun saptaması var ki, can evine saplanan hançer gibi: "Siz gazeteciliği bırakınca, okurlar da sizi bıraktı!" Bütün bunları bize SABAH'ın bir süredir yürüttüğü ve hem büyük bir keyifle, hem de tarifsiz bir onurla izlediğimiz kampanyası çağrıştırdı: "Gerçekleri göstermek cesaret ister." Elbette sadece göstermek değil, yazmak da. Ne mutlu bize ki, gerçekleri gösteriyor, gerçekleri yazıyoruz. Daha doğrusu "Yeniden" gösteriyor, "Yeniden" yazıyoruz. Çünkü bir dönem bu erdemimizi yitirmiştik. Herkes tarafından bilindiği için, o dönemin üstünde uzun uzun durmayacağız. Ama şu kadarını söyleyelim: SABAH'ı SABAH yapan değerler önce aşınmış, sonra körelmiş, en sonunda da yok olmuştu. O değerler nelerdi? Cesaret, etik, bağımsızlık, özgürlük, bir su damlası kadar temizlik ve şeffaflık. Ve ancak tüm bunların sayesinde kazanılabilen güvenilirlik.
Bir dönemin ardından Neden yitirmiştik? Çünkü iktidarı denetlemek misyonunu bir yana bırakıp iktidara ortak olmaya, hatta iktidar olmaya kalkışmıştık. Gücü gemleyeceğimize biz gemlenmesi gereken kontrolsüz güç haline gelmiştik. Ya da kendimizi o vehime kaptırmıştık. Yani "La Liberation"dan daha beter durumdaydık. Onlar yalnızca gazetecilik reflekslerini ve cesaretlerini yitirmişlerdi. Biz ise gazeteciliğin yukarda saydığımız tüm olmazsa olmazlarını Bedelini ağır, çok ağır ödedik. Hem madden, hem manen. Ve -biz dahil-herkes ölüm döşeğinde son nefesimizi vermeyi beklerken, sihirli bir el SABAH'ı ayağa kaldırmayı başardı. Önce madden, hemen ardından manen. Madden toparlanmak, manen iyileşmekten nispeten daha kolay. O nedenle ilki bir yılda sağlandı, ikincisi ise birkaç yılımızı aldı. Ama ne mutlu ki, Türk kamuoyu, okurlarımız bize ikinci kez şans verdi. Ne mutlu ki, o şansı doğru kullandık. Doğru kullanmasını bildik. Ne mutlu ki şimdi göğsümüzü gere gere "Gerçekleri göstermek cesaret ister" diyebiliyoruz. Ozan Turgut Uyar çok sevdiğimiz şiirinde "Herkes ne zaman ölür / Elbet gülünün solduğu akşam" der. Peki, gazeteler ne zaman ölür, ne zaman gülleri sollar? Varoluş nedenlerini yitirdikleri zaman. O varoluş nedenini 19'uncu yüzyılın büyük düşünürü ve hukukçusu Alexis de Tockeville şöyle açıklıyor: "Bir gazete ancak yayıncılık anlayışı ve ilkeleri çok sayıda insan tarafından paylaşılırsa yaşayabilir." Sizler "İyi ki SABAH var" dediğiniz sürece SABAH hep var olacak. Ve gerçekleri göstermek, yazmak cesaretini bir daha asla yitirmeyecek. Asla.
|