| |
|
|
Görkemli açılışa düşen gölgeler..
Orkestra şefi Selman Ada önce kulaklarına, sonra gözlerine inanamadı.. Sonra elinde sopası öylesine kalakaldı.. Arkasında kıpırtı duyunca orkestrayı bırakıp geri dönmüş ve gördüklerine inanamamıştı.. Temsil başlayalı nerdeyse yarım saat olmuşken iki kadın en ön sıradaki boş koltuklara saldırmışlardı. Ada dehşet içinde bekledi, müziği yeniden başlatmadan... 50 yıldır opera izlerim, ben böylesine bir terbiyesizlik görmedim.. Kılık kıyafetlerine bakılırsa, ikisi de İstanbul sosyetesinin en saygın kadınlarından olmalılar.. Yaşlarına bakılırsa da, Opera'nın çok eski seyircileri.. O zaman bu saygısızlık, bu küstahlık, bu ayıp neden?.. Aslında sadece bu değil, saygısızlık.. Toplum olarak, değerlerimiz çok değişmiş, çok aşağılara inmiş.. Ben lise öğrencisiyken, 50'li yılların sonlarında, Opera'nın galasına değil, normal temsiline özenerek giderdim. Saçım uzamışsa tıraş olarak ve mutlak takım elbise giyerek. Başka türlü olursam, salonda sırıtırdım çünkü.. Bu defaki gala.. Sadece bir oyun değil, Opera sezonu açılıyor Türkiye'de.. Yani yılın bu sanat dalı açısından en önemli, en itibarlı, görkemli gecesi.. Gelen davetiyelerin üzerinde "Kıyafet smokin veya koyu renk elbise" yazıyor. Tüm konukları kapıda karşılayan İstanbul Operası Genel Sanat Yönetmeni Kerim Soysal'ın üzerinde smokin var.. Elini sıktığı adamda ise, blucin ve tişört.. Aynen öyle.. Adam Atatürk Kültür Merkezi'ndeki Operanın açılış gecesine böyle paspal gelmeyi marifet sayıyor.. Ama kabahat onda değil.. Bu tür terbiye ve saygı düşkünleri her yerde var. Fazlası ile var.. Çünkü davetiyenin üzerinde ne yazarsa yazsın içeri alınacaklarını biliyorlar. Kabahat o davetiyenin altında imzası olan Kerim Soysal'da.. Ya "Kıyafet smokin veya koyu renk elbise" notunu yazmayacaksın.. Ya da.. Yazdıysan uygulayacaksın.. Bu koşula uymayan kılıkla gelenleri içeri almayacaksın.. Geri dönmeye başlayacaklar ki, terbiye olsunlar.. Böyle garip bir kulis olur mu?.. Bir yanda smokinli bir adam.. Yanında tuvaletli bir kadın.. Öte yanda yırtık blucin ve tişörtle bir öküz..
Görkemli bir açılıştı oysa, bu gölgeler düşmese üzerine.. Ali Baba ve Kırk Haramiler 1991'de çıkmış sahneye ilk.. Benim izlemem 2006'yı buldu.. Açılış için bu geleneksel Türk masalından uyarlama, yerli bir operanın seçimi hoşuma gitti. Kostümleri, dekoru, hayli kalabalık solist, korist ve baleci kadrosu ile Ali Baba ve 40 Haramileri de sevdim.. Selman Ada'nın müziği her anında "Bizden" dedirtiyor insana.. Selçuk Tollu'nun pratik dekorları hoş ve çarpıcı.. Ayşegül Alev'in kostümlerinde günümüze göndermeler var. Dikkatle bakarsanız, Kara Korsan Johnny Depp de orda, Garga'nın Şafak Sezer'i de.. Gökçen Koray'ın korosu ve Nil Berkan'ın balesi hiç bitmesini istemediğimiz sahneleri oluşturdu.. Solistlerde ilk defa izlediğim Çağrı Köktekin'e (Bacaksız) bayıldım. Ne var ki gecenin yıldızı, unutulmazı, müthiş, harika, olağanüstü Bülent Atak'tı.. "Opera sahnesinde bugüne kadar gördüğüm en başarılı aktör" dersem abartır mıyım acaba?.. Ali Baba'nın hırslı kardeşi Kasım'ı oynuyordu ve Haramiler tarafından öldürülünce sanırım bütün salon benim gibi üzüldü, "Devamında yok" diye.. Ali Baba ve Kırk Haramiler, operayı bilmeyen, sevmeyenler için dahi rahatça izlenecek hoş bir gösteri.. Kaçırmayın, derim!. Ve de içimde kalmasın.. Selman Ada, yıllar içinde birinci perdeyi biraz makaslayabilseydi keşke..
|