Ezgileri Pan'ın flütüyle örülü
Başaran 80 yaşında. Son yazdıklarına bakınca, onu vaktinden önce olgunlaşmış bir delikanlı olarak görürsünüz. Ateşli, atak, dipdiri bir yazar. Ama yılların, deneyimlerin getirdiği bilgeliğe de ulaşmış. Lüleburgaz'ın Ceylanköy'ünde başlayan, Kepirtepe ile Hasanoğlan Köy Enstitülerinde biçimlenen ve daha nice yıllar sürmesini dilediğim onurlu, verimli bir yaşam... Memet Fuat, onun için "Her etkinliğinde çevresindekilere yararlı olmak isteyen bir öğretmen kimliğindeydi" diyor. Başaran'la birlikte yaptığımız bir Salihli yolculuğunda ben de tanık olmuştum buna. Sabahtan gece yarısına kadar süren minibüs çilesinde önündekilerin, arkasındakilerin dil yanlışlarını gülümseyerek düzelten, havadan sudan konuşmaları yararlı bilgilerle zenginleştiren bir öğretmendi. Radyosuz, televizyonsuz, telefonsuz Kurşunlu'da üç gün üşürken bile yüreğinin sıcaklığıyla sadece kendisini değil, çevresindekileri de ısıtıyordu. Kitaplarında da bu kimliğini korudu. En açık örneği Dilim Dilim Anadilim. Çeşitli yazılarını, konuşmalarını topladığı bu kitapta babacan bir dil öğretmeni olarak çıkmıştı karşımıza. Yalnız Köy Enstitüleriyle ilgili kitaplarında değil, romanlarında, öykülerinde de bir eğitmenin sesi vardı.
Ya şiirleri? Başaran'ın şiirleri de bir öğretmenin, bir eğitmenin şiirleridir. Ama "ders veren" şiirler değildir bunlar. Başaran, ne bir Mehmet Emin Yurdakul, ne de bir Ziya Gökalp olmuştur. Şiir yazarken, önce şairdir. İlk yapıtını, 1953'te yayımlanan Ahlat Ağacı'nı hatırlıyorum (İlk yapıtı derken, 19 yaşında şiirleriyle katıldığı ortak kitabı, Beş Pınar'ı saymıyorum). Ahlat Ağacı büyük ilgi uyandırmış, bir çok yazar, özellikle Sabahattin Eyuboğlu'yla Vedat Günyol'un önderliğindeki Yeni Ufuklar çevresi tarafından "yılın kitabı" olarak nitelendirilmişti. Başaran bu ilgiyi haksız çıkarmadı. Hep kendi sesini koruyarak, kendi sesini geliştirerek on bir şiir kitabı yayımladı. On bir kitabı da içtenlikle örülmüştü ve umut yüklüydü. 53 yıl önce yazdığı şu dizelerdeki "yaşam yaklaşımı"nı hiç yitirmedi, sürekli geliştirdi: "Yekpare bir mavilik üstünden akar Altında köklerini sıkan toprak var Dertleşir durursun gölgenle "Bazen öyle yakın geçer ki kayan yıldızlar Halini soruverecekler sanırsın Dağdır üstündeki yeşil sükut Ümitle kımıldanırsın"
Kemal Özer, Başaran'ın şiiri için yaptığı değerlendirmede şunları söylüyor: "Başaran Usta'nın şiiri, bir değil binlerce dalı tartan çatal yürek bir şiirdir. Bir dalında kır emekçilerinin soluğu yemiş verir. Bir dalıyla koca kentin uğultulu sokaklarına sarkar, fabrika avlularının kimlik yenileyen suskunluğuna dolanır. Bir dalına Alman gurbetine çıkanlar getirip ezgin yüreklerini asarlar." Bana sorarsanız, Başaran bu ağacı İda dağından kaldırıp Kepirtepe'ye dikmiş, Hades'i görmüş bir Trakyalı Orpheus olarak da gölgesine oturup şiirlerini yakmıştır.
Başaran'da mitologyanın özel bir yeri vardır. Yaşadığı toprağın tarihini, kaynağını söylencelere kadar götüren bir şairdir o. 12 Eylül'ü, Sivas kıyımını anlatırken bile, "Gel yeniden yazalım / Seninle İlyada'yı" dizelerinin arkasındadır. "Yeniden yazılan" bu Troya savaşında Hera'dan Pir Sultan Abdal'a, Mustafa Kemal'e, Tonguç'a, Ruhi Su'ya, Muammer Aksoy'a kadar bir çok Anadolu insanı yer alır. Başaran, Ahlat Ağacı'ndan bu yana, anlattığı savaşı hep yalın bir biçimde dile getirmiştir. Ezgileri, nakkarelerle değil, Pan'ın flütüyle örülmüştür. Ama ödün verilmeden. Yazarı kim olursa olsun, altmış yılı aşkın çabayla sürdürülen bir şiire, akıtılan tere, verilen emeğe, çekilen çileye saygı duyarım. Seksen yıllık onurlu bir yaşama da. Başaran, gökyüzünde parıltıyla akıp yiten göktaşlarından biri değil. Binlerce benzeri arasında sürekli göz kırpan yıldızlar arasında yerini çoktan almış.
|