| |
Tanrı ile rekabet mi?
Washington-Beyaz Saray'ın hemen yanı başındaki oteli sabahın erken saatlerinde terk ediyoruz. Hedefimiz aşağı yukarı arabayla kırk beş dakikalık mesafedeki Amerikan Tarım Bakanlığı'na bağlı Araştırma Merkezi... Burası, içinde yüzlerce binanın bulunduğu otuz bin dönümlük neredeyse koca bir ülke... Hemen giriş binasında araştırma bölümü hakkında kısa bir brifing alıyoruz.
ABD'nin nüfusu üç yüz milyon... Bu nüfusun yarısı aktif olarak çalışıyor. Çalışan yüz elli milyonun yüzde biri de tarımda... Türkiye'de ise çalışan nüfusun yaklaşık dörtte biri tarım sektöründe... Amerika'daki bir buçuk milyon civarındaki tarımcının yıllık olarak ürettiği değer 227 milyar dolar. Son yayınlanan istatistiklere göre Türkiye'nin 378 milyar dolarlık toplam hasılasının yarısından çok fazla...
Bulunduğumuz yeri daha somut tanımlayan bilgilerden biri de, Amerika'nın federal bütçeden tarımsal araştırmalara ayırdığı pay... Amerika, sadece tarımsal araştırmalara yılda iki buçuk milyar dolar ayırıyor. Bu nerede olduğumuzu daha da belirginleştiriyor. Bu devasa araziyi ineklerin olduğu bölgeden gezmeye başlıyoruz. İneklerle başlıyoruz çünkü göreceklerimiz genleri değiştirilen, metabolizmalarına araştırma nedeniyle müdahale edilen, gövdelerine açılan pencerelerden iç organlarının işlevleri denetlenen inekler. Burası daha önce klonlanan inekler vasıtasıyla doğanınkinden daha "mükemmelini" yaratma sevdasında. Tüm yaşamını Tarım Bakanlığı'nda çalışarak geçiren ve bu süreç zarfında da veteriner hekimlik okuyan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, gövdesine minik penceremsi bir delik açılmış olan bir ineğin farklılığına dikkat çekiyor: O inek geviş getirmiyor. İneklerin beslenme biçimlerini değiştirince hazım süreçleri de farklılaşıyor.
Amerikalılar sadece ineklerin değil başta soya ve mısır olmak üzere her şeyin genleriyle oynuyorlar. Nitekim otobüsümüze elinde laboratuarlarda yetiştirilmiş bir soya filizi ve genetiği oynanmış tohumlarla binen bir araştırma direktörü hangi noktaya geldiklerini kısa bir sunumla gösteriveriyor. Doğal olarak edilen yetmiyor. Az maliyetle mevcut durumun çok fevkinde bir ürün elde etme çabası bu... Ne var ki, doğaya müdahale bazen ters sonuçlar da veriyor. Danaları ot yerine un haline getirilmiş et ve kemiklerle besleyerek daha fazla ürün alma girişiminin "deli dana" hastalığını doğurduğu ortada... Ama insanın doğa ile mücadelesi sürüyor. Ve bu mücadelenin en yoğun biçimde sürdüğü yerlerden biri de bulunduğumuz bu araştırma tesisleri... Erdal Bahçıvan burayı tarımın NASA'sı olarak tanımlıyor. Amerikalılar buradaki binaları numaralamış. Gezerken 007 numaralı binanın uydudan yer küredeki tüm bilgileri depoladığını öğreniyoruz. Bir başka binadaki araştırmacıların doğadaki 28 milyon böceği deşifre ettiği de gene bu sırada öğrendiğimiz bir bilgi...
Biraz dikkatle bakınca, buradaki iddianın neredeyse tanrısal bir rekabete dönüştüğünü hissediyorsunuz. Amerikan kapitalizminin kar güdüsü "daha, daha" diye bağırarak doğanın efendisi olma savaşını sürdürüyor.
İnsanlık serüveni doğa ile insan arasındaki savaştan ibaret değil mi zaten? İnsanlık bir hamle yapıyor, doğa bir hamle yapıyor. Bizim, Amerikan Tarım Araştırma Merkezi'nde gördüğümüz insanoğlunun hamleleri. Umarım doğanın yanıtları çok öfke dolu olmaz.
|