| |
|
|
Dinlemesini bilmek sanatı..
Sabah evden biraz geç çıktık.. Oysa bugün Salı.. Yani bizim Ortaköy'deki meşhur Salı Yemekleri günü.. Erken çıkmam gerek.. Bu yemeklere geç kalmak, erken gitmek cezaya tabi.. Ve de asıl ceza telefon teşhir etmek.. Dikkat buyurun, konuşmak değil, göstermek suç.. Zorunlu olarak konuşan ceza ödüyor. Toplanan cezalar garson ve aşçılara bahşiş oluyor.. Şimdi cezaları koyan ben, geç kalan ben olur mu?. Gazetenin hemen yanında benzinci var. Ercan "Mazot almam gerek" dedi. İstasyon dolu.. Sıra beklenecek.. Ercan'a kredi kartını uzattım. Mazotu alacak, makbuzu bana getirip imzalatır bir ara.. Biz inip gazeteye gideceğiz.. Mehmet'e de "Benim kartı al" dedim.. Hani bizim gazetede çalışanların büyük bir bölümünün taşımaya utandığı, saklamak için elinden geleni yaptığı yaka kartı var ya.. Sanki bu müesseseden olduklarını göstermek ve adlarını açıklamak ayıp geliyor ya onlara.. Amma velakin kapıdan girişte ellerinde olması şart ya, turnikeyi döndürmek için işte o.. Arabanın torpido gözünde durur. İnerken Mehmet verir bana.. Binerken de ben iade ederim. Böylece evde unutma, ya da kaybetme tehlikesi ortadan kalkar.. Şimdi başa dönelim.. Ercan'a kartları uzatıyorum.. Mehmet'e "Benim kartı al" diyorum.. Açık değil mi?.. Ercan benden kredi kartımı alacak. Mehmet de, yaka kartımı bana verecek.. Hayır.. Mehmet benim Ercan'a uzattığım kredi kartına saldırıyor.. Neden?.. Çünkü benzin almaya geldiğimizde normal işlem bu.. Ercan kaç paralık yakıt alacağını hem pompacıya, hem Mehmet'e söyler. Mehmet benden kredi kartını alıp içeri ödeme yapmaya giderken, depo dolar. Böylece vakit kaybetmeyiz. Standart iş.. Standart olduğu için de Mehmet benim ne söylediğimi dinleme zahmetine katlanmıyor. Ben çok başka bir şey söylediğim halde, o kafasından benim ne söylediğimi tahmin edip bildiğini yapıyor.. Çok basit bir olay değil mi?.. Hayır değil.. Çok acıklı ve çok önemli bir olay.. İnsanlar arasındaki iletişim kopukluğunun en büyük sebebinin canlı örneğini naklediyorum size.. Birbirimizi anlamıyoruz. Pek çok sorun bundan çıkıyor.. Anlaşmazlık sebebi, anlamamak.. Peki niye anlamıyoruz?.. Çünkü dinlemiyoruz.. Karşımızdakinin ne söyleyeceğini bildiğimizi sandığımız zaman, ya da ağzından çıkan ilk bir iki kelimeden sonra ne söyleyeceğini tahmin ettiğimizde, antenlerimiz otomatik iniyor, gerisini dinlemiyoruz bile.. O zaman söylenen yanlış anlaşılıyor, yanlış tepki veriliyor, yanlış eylem yapılıyor ve kıyamet kopuyor. Mehmet değil sadece.. Ercan da aynen öyle.. Kafasından "Hıncal Bey bunu diyor" diye tahmin ettiği an, lafın gerisini duymuyor bile, gözümün içine baktığı halde.. Ve de dediğimin tam tersini yapıyor.. Zaman zaman Yasemin'de de var, ayni durum ve düşünün ki, bu üçü benim en yakın çalışma arkadaşlarım. Her şeyim onlara bağlı.. Ve ben yıllardır onlara hep ayni şeyi söyledim, yüzlerce, binlerce defa abartmıyorum.. "Çocuklar lafı sonuna kadar dinleyin. Kafanızdan hüküm vermeden ne dediğimi iyi anlayın. Anlamadığınız zaman tekrar sorun, utanmayın. Birbirimizi doğru anlamalıyız. Anlamazsak mutlu olamayız.." Hayır, fark etmiyor.. Çünkü bu dediğimi de dinlemiyorlar.. Onlara sorarsanız, ayni şeyi benim için söyleyebilirler, bilmiyorum.. Neden?.. Biz sanki milletçe öyleyiz.. Biz dinlemeyi bilmiyoruz.. Lafı sonuna kadar dinlemeye sabrımız yetmiyor. Yarı yolda, artık ne kadar varsa o kadar zekâmızla gerisini çözüyor, çözdüğümüzü sanıyor, o andan itibaren de antenleri otomatik kapıyoruz. Kulak duyuyor belki ama beyne iletmiyor.. Anneler ve babalarla çocukları arasında ayni sorun var.. Kardeşler, eşler, sevgililer arasında ayni sorun var. Arkadaşlar arasında ayni sorun var. Amirler, memurlar arasında.. Siyasetçiler arasında.. Herkes, ama herkes arasında.. İlkokullara yeni dersler öneriliyor.. Kitap okuma.. Gazete okuma.. Trafik.. Bence ilk öğretilmesi gereken şey, hatta okuma ve yazmadan önce "Dinleme.." Dinleme derslerini vermeliyiz.. Dinlemezlerse nasıl öğrenirler zaten!.. Dinlemeyi bilmeden anlamayı, anlaşmayı başarmamız mümkün mü?.
|