|
|
Lucca'nın inşaatında çalıştım
İstanbul'a geleli 16 yıl oldu. Ama taşralılığımı üzerimden atmaya başlayalı dört beş yıl ya oldu ya olmadı. Dolayısı ile eğlence anlayışım hala Mersin'de ailemle yaşadığım yıllardaki gibi. Biz o yıllarda Mersin'deki Türkmen Oteli gibi büyük otellerin gece klüplerine giderdik.
PAKİZE SUDA İLE KAPIŞTI Mesela Pakize Suda'yı ilk kez o zaman izlemiştim sahnede. Hiç unutmam, Suda'nın çok güzel bir afişi vardı. Fotoğrafta paten kayıyordu. Kaç yaşımda olduğumu hatırlamıyorum ama ayağındaki patenlere aşık olmuştum. Henüz Turgut Özal gelip soy soylayıp, ithalatı serbest bırakmamıştı ve benim patenim yoktu. Sonra gece Pakize Suda'yı izlemeye gittiğimizde, Suda bizden çok orkestra ile ilgilenince annemler "keman solo" diye tutturmuşlardı; Pakize Suda'da buna bozulunca sahnedeki Suda ve Annem arasında sağlam bir kavga yaşanmıştı. İşte İstanbul'da eğlence hayatını, Mersin'de olduğu gibi elinizin içinde tutmanız çok zor. Seçenekler sonsuz ama paranız yoksa siz de bu sonsuzlukta bir kum tanesinden farksızsınız.
SORUMLULUK ALMALI! İşte durum böyle olunca, yani kısaca maddi olarak Sortie-Reina hadi bilemediniz Suada üçlüsünde kendime nezih bir yer yaratma şansım yok. Ancak ay başları civarında Bebek'teki Lucca Cafe- Bar'da nurlar içinde bir aura yaratma şansına sahip olabiliyorum. Hatta ilk gittiğimde, içinden Okan Bayülgen'de geçtiği maceramı sizinle paylaşmıştım. (Zaten tırnağıma taş değse gelip sizle paylaşıyorum:) Üç hafta önce bir akşamüstü haftalık olağan "Bir frozen'i en uzun sürede içip, çok şey içiyor izlenimi verme dünya rekorumu" egale etme denemesine girişmek için Lucca'ya uğradım ama kapı duvardı. Lucca kapanmıştı. Duvarlara yazdıkları yazılarda 1 hafta sonra açılacakları, dekorasyon yapacakları filan yazıyordu. Lucca'da yaşayan yerli halk umutsuz bir şekilde sağa sola dağılmıştı. Orada tanıştığım arkadaşlarımın ağzını bıçak açmıyordu. Arada bir Lucca'nın inşaatına gidip siyah çelenk bırakanlar hatta Türkiye'nin en popüler mahalle cafe'sinin haline bakıp duvar diplerinde ağlayanlar bile vardı. Bizim oralarda yardımlaşma adetleri vardır. Mesela; kırmızı biber mevsiminde salça yapacak olan komşuya tüm mahalle yardım eder. Ben de elimi taşın altına koymaya karar verdim. Tabii, hizmeti hep devletten beklememek lazım. Öyle frozen'ları lüp lüp içmekle geçmiyor hayat. Biraz emek vermek lazım. Marangozlarla konuşmak, boyaya yardım etmek ve tabii bir de dekorasyon konusunda ukalalık etmek lazım. Ben de gittim Lucca'nın inşaatına.
SALÇA YAPAR GİBİ Ama biraz hayal kırıklığı yaşadım. Mimari dergilerden fırlamış gibi yeni bir Lucca beklerken, eskisinden daha sade bir mekan buldum. Mekanın sahibi Cem Mirap, burayı daha çok küçük çapta bir sergi salonu gibi de kullanmak istiyormuş. Hatta cuma günkü açılışta Ece Şükan'ın Londra'da moda fotoğrafçıığı yapan kardeşi 'Backstage Photographs' diye bir sergi açacakmış. Ama asıl açılış salı günü olacakmış. Ben yerleri silerken farkında olmadan bir de türkü tutturmuşum: "Manda yuva yapmış, Lucca'nın dalına, yavrusunu Pınar Altuğ kapmış gördün mü? Tiridine bandım..."
|