|
|
Fransız Sokağı dekor
Kafeste kuş misali Cezayir'i, birbirine karışan gitar sesleri, pembiş evleri... işte Fransız Sokağı'nın son hali. İki sene önce davullu zurnalı açmış, bir heves Galatasaray Lisesi'nin yanından yokuş aşağı vurduk mu, kendimizi Fransız Sokağı'na atmıştık. Sergiler açılacak, sokakta el sanatları satılacak, sonracığıma sanat dersleri verilecek, şarabı, müziği sevenin, sanat öğrencisinin adresi olacaktı. Herkeste bir gaz, bir gazdı yanii. Peki n'oldu? Fena halde gözlerim doldu! Cumartesi gecesi ilk durak Cezayir'di. Hani kış boyunca millet ballandıra ballandıra bitirememişti. Yemekleri şöyleydi, mezeleri böyleydi, bir de ne demişlerdi? Hah! Entellerin Beymen Brasserie'siydi.
KAFESTE KUŞ MİSALİ Neyse, kısmet bugüneymiş işte, doğru Cezayir'in bahçesine. Kış bahçesi misali bir yer. Tepede dönen pervaneler, masada beyaz örtüler, renkli ve konforlu sandalyeler, güleryüzlü personel. Erken gittik diye masalar boştu ama hoştu. Çeşit çeşit mezeler ve yemekler de güzel. İnsana kafeste kuşmuş hissi veren, Cezayir gitmeye değer. Gelelim Fransız Sokağı'na... Üst sokakta her zamanki gibi masalar dolu. Nedense aşağıya doğru indikçe kafeler sinek avlamaya başlıyor. Haaa sinek avlamak demişken, restoranların önünde "Abla geeel geel" çeken abiler de hadiseyi Kumkapı kıvamına çekiyor (Cemil İpekçi buna ne der acaba?) Bu arada Alaçatı'ya dekor diyenlere, benden selamlar. Fransız Sokağı dekorlukta birinci! Vallahi. Alaçatı'nın bir bütünlüğü, doğal mimarisine bağlılığı, şıklığı, standartı var. İnsan gitti mi ohh çekiyor. Fransız Sokağı'nda 'off' çekiyor. Kırk derece sıcakta, millet şıp şıp terlerken kırmızı kadifeden minderli koltuklar koymak kimin aklına geldiyse üç vakte kadar kurdeşen döksün inşallah! Fransız Sokağı yaratıcılarının, sokağa gitarcı çıkartıp "Öyle sarhoş olsam ki" çığırtmak, şıklık adına tutarsız renk cümbüşü yaratmak, dizdiğin iki boncuğu süper takı diye satmak mıydı amaçları acaba? Köşedeki iki kişilik loca masalarda kıkırdayan sevgililer dışında gördüklerimi sevemedim, Alaçatı'yı çok özledim.
|