| |
|
|
İyi insan ve gerçek arkadaştı
Yılmaz Çetiner.
Çarşamba akşamı ben yaşıyordum, Yılmaz Çetiner artık yaşamıyordu. 1964'te Cumhuriyet'te birlikte çalışmaya başladığımız günden bugüne, böyle bir şeyin olacağını hiç düşünmemiştim. Öylesine bir arkadaşlık ve öylesine bir dayanışmaydı ki aramızdaki, Yılmaz Çetiner'siz bir "Ben" in mümkün olabileceğini hiç düşünmemiştim açıkçası. Gerçekten " Nefes Nefese Bir Ömür" yaşadı Yılmaz Çetiner. Çin'den Kongo'ya, Arnavutluk'tan Vietnam'a, Ankara'dan İstanbul'a nefes nefese koşturdu. Tanıdığım en çalışkan, eline aldığı konuyu sonuna kadar izlemekten yılmayan bir gazeteciydi. Kitapları, röportajları, haberleri, yazıları ortada. Nefes yetmezliğinin onu yatağa düşürdüğü dönemde bile son kitabını yazmaya ara vermemişti. Ama bütün bunların ötesinde, kimse hakkında kötü düşünmeyen, arkadaşının haklarını kendi haklarından farksız gören, tanıdığı herkesin başarısından mutluluk duyan gerçek bir "İyi insan" dı. Ayrıca her alanda çıtasını yüksek tutan, arkadaş çevresiyle de, yaşam kalitesiyle de, kendisine koyduğu hedefleriyle de asla "Ucuz" a kaçmayan bir insandı. Bodrum'a yaz geçirmeye gelirken onu hasta yatağında bıraktım. Her an kötü haber gelir endişesiyle yaşadım. Milliyet'teki sütununu boş gördükçe, işin gerçekten ciddi olduğunu hissediyor ama "Bunu da atlatır" diye ümit ediyordum. Milliyet'in sahibi Aydın Doğan'ın, Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin'in, tüm çalışma arkadaşlarının gösterdikleri sevgiden ve özenden çok mutlu olduğunu defalarca söylemişti son aylarda. Reha Mağden'i, Halit Çapın'ı, Duygu Asena'yı ardı ardına kaybettik bu son günlerde. Hepsi beraber olduğum, değer verdiğim, meslektaşlarımdı. Ama Yılmaz Çetiner benim biricik arkadaşımdı da. Onu ailesi ne kadar özleyecekse ben daha fazla özleyeceğim. "Arkadaş" tanımını bütün boyutlarıyla dolduran bir arkadaştı Yılmaz Çetiner.
|