|
|
|
|
|
|
|
Türk ordusu liderliğinde Lübnan'da "uzun barış"
Lübnan'ın gelecek seçimlerdeki güçlü başkanlık adayı hukuk profesörü Chibli Mallat SABAH için Lübnan-İsrail krizini yorumladı.
Türklerin Lübnan'da kurulacak barış gücüne liderlik etme fikri diğer milletler söz konusu olduğunda ortaya çıkmayan sorulara neden oluyor. Bunun nedenlerini 200 yıl öncesine götürmek mümkün. Osmanlı tarihçisi Engin Akarlı'nın kitabının da ismi olan "Uzun Barış" Lübnan'da Mutassrifiyye döneminde (1865-1917) yaşanmıştı. 1840-65 yıllarını kapsayan bu barış dönemi iç ve bölgesel savaşlar sonrasında güç odakları ve Babıali arasındaki anlaşma sonrasında ortaya çıkmıştı. Benzerlik ürkütücü... Lübnan iç savaşı, çoğunluğu "kardeş" Suriye kontrolü altındaki Lübnan'da Muhammed Ali'ye bağlı Mısır ordusunun 20 yıllık işgali sonrasında patlak verdi. Kaynağını Avrupa emperyalizmi ve insani krizin aciliyetinden alan dış müdahale, mezhep çatışmalarının ardından tam da dedelerimizin etnik temizlik ve milliyetçi direnişin arasında bu çatışmaları defettiği Lübnan dağlarında gerçekleşti. Ancak o günden bugüne umut verici değişiklikler var: Bölgede demokrasi isteniyor ve Avrupa artık emperyal değil... BM, AB ya da NATO bünyesindeki bir oluşuma liderlik edecek Türkiye benim ülkemde yeniden bir "uzun barış" sağlayabilir mi? Türkiye açısından bakıldığında dikkate alınması gerekenler olduğu açık. 2. Dünya Savaşı'nın dışında kalmayı başarmış, 2003 Irak işgalinin yarattığı kaostan kendini uzak tutabilmiş bir Türkiye, Lübnan'ın kendi ayakları üzerinde durması için genç insanlarını şehit eder mi? Şüphesiz bu konuda Türkiye'de bizim de dahil olmak istediğimiz bir tartışma başlayacaktır. Benim Türkiye liderliğindeki bir barış gücüne ilk tepkim işte bu yönde.
KIRILMA NOKTASI Ortadoğu hukuku üzerine son kitabımda uzun dönemli bir perspektif var: Türkiye 20'inci yüzyılın büyük bir kısmında nasıl oldu da Ortadoğu'ya sırt çevirdi? Ortadoğu da Kürt problemi, Ermeni soykırımı iddiaları veya İslam'ın Türk politikasında etkin olması gibi unsurlarla nasıl onun geri dönüşünü teşvik ediyor? Lübnan sorununa dahil olmak, Türkiye'yi Ortadoğulu bir güçhaline getiren tarihi bir kırılma noktası olabilir. Türkiye bunu seçerse, bana göre bunu NATO ya da BM yerine Avrupa çerçevesinde yapmalıdır. Bunun nedenleri sadece Arap dünyasının NATO hassasiyeti ya da BM'nin 1978'de bölgeye yerleştirildiğinden beri başarı göstermemiş olması değil. Aynı zamanda Türkiye'nin kaderinin bir parçası olduğunu savunduğu kıtalar arası köprü misyonu adına böyle olması gerekir. Lübnan da kendini hem Doğu ve Batı hem de İslam ve Hıristiyan dünyası arasında bir köprü olarak görüyor.
'TÜRKİYE ÖNEMLİ' Ancak Türkiye'nin köprü olarak birleştiriciliği hem daha farklı hem de şu anki şartlar düşünüldüğünde daha da önemlidir. Bir kere "Türk köprüsü" Avrupa destekli ilk somut başarı olacaktır. Ayrıca, Türkiye liderliğindeki başarılı bir operasyonun Avrupa'da Türkiye üyeliğine şüpheyle bakanlar için Türkiye'nin önemini gösteren bir kanıt olarak AB sürecini de hızlandırabilir. Arap İsrail anlaşmazlığı için karakteristik olarak Avrupalı olan farklı bir mantıkla da düşünmek zorundayız. Ben vatandaşların serbest dolaşım hakkının Filistin sorunu için en etkili çözüm olduğuna inanıyorum. Daha somut anlatmak gerekirse, Avrupalıların yaptığı gibi bu bölgede de serbest dolaşım ve yerleşme hakkı bölgede temel bir prensip olarak kabul edildiğinde çözümsüz bir Filistinli göçmen sorunu da kalmayacaktır. Demokratik Avrupa da benzer şekilde vatandaşlarını yavaş, akılcı, dikkatli ve bütünsel bir şekilde bölgesel yapılanmaya dahil ederek kuruldu. Belki de sözlerim Lübnan krizinin çok ötesine geçti. Ancak bence buna değer. Savaş içindeki Lübnan'dan Türkiye önderliğinde sadece Lübnan'ın sadece güneyinde değil tümünde uzun dönemli bir barışın kurulması için coşku var. Eğer birisi "yeni bir Ortadoğu'dan" bahsedilecekse, Avrupa'da başarıyı getiren somut adımlar benzeri öneriler sunmadıkça, bahsedilen yenilikler içi boş teorilerden ibaret kalmaya mahkum olacaktır...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|