| |
Mutluluk, tek yastıkta aynı rüyayı görebilmektir...
Bir düğünde davetliler geline ve damada "Bir yastıkta kocayın" diyerek iyi niyetlerini iletiyorlarmış. Rahmetli sanatçı İsmet Ay'ın annesi ayağa kalkıp itiraz etmiş, - Mutluluk bir yastıkta kocamak değil, o yastıkta aynı rüyaları görebilmektir, demiş. Aynı olaya değişik açılardan veya farklı konumlardan bakan kesimlerin görüşlerini dinlerken, hep İsmet Ay'ın annesinin söylediklerini hatırlarım. Çünkü "Aynı rüyayı görmek" ya da "Aynı dili konuşmak " insanlığın önündeki en zor meselelerden biridir. Şu anda İsrail tanklarının paletleri altında ezilen, çoluk çocuk ölümle yüz yüze yaşayan Filistinlilerin ve Lübnanlıların, Ortadoğu'da var olmak için şiddete başvurmayı meşru sayan İsraillilerle ne aynı rüyayı görmeleri, ne de aynı dili konuşmaları mümkündür . Uluslararası ilişkilerin de en çözümsüz sorunu bu değil midir zaten? Bir ulus için "Kurtuluş savaşçısı" sayılan, bir başka ulusun gözünde "Terörist" değil midir? Aynı şekilde ülkesini bağımsızlığa kavuşturan ve bir dönemde uluslararası toplumun "Terörist" olarak nitelediği " Kurucu ve kurtarıcı "lar, meşru yönetici olduktan hemen sonra, ülke içinde kendilerine muhalefet edenleri "Terörist" veya "Bölücü" ilan etmemişler midir? Bütün eski sömürgelerde böyle olmamış mıdır?
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İnsanlığın ortak rüyası, barış, mutluluk, özgürlük ve refah gibi olguların üzerinde kurulmuştur. Bu rüya aleminde farklılıklar kutsanacak, birbirine benzemeyenler ve farklı çıkarları olanlar, birbirleri ile birlikte yaşayabilecektir. Siyaset, ayıran ve kavgaya neden olan nitelikleri değil, birleştiren özellikleri ön plana çıkartan bir meslek olacaktır. İnsanlığın ortak dili ise "Hukuk" tur bu rüya dünyasında. Hukuk, o hukuku yapanların da üzerinde olacaktır. Hukuk bir örümcek ağına benzemeyecek ve "Büyük sinekler" hukuku delip geçemeyecektir. 1'inci Dünya Savaşı'ndan sonra Milletler Cemiyeti, 2'nci Dünya Savaşı'ndan sonda Birleşmiş Milletler, savaşı hukuk ve gündem dışı kılmak amacıyla kurulmamış mıdır? Ama ne aynı rüyayı görmesi, ne de aynı dili konuşması mümkün insanların. Bir devletin sınırları içinde bile siyaset bazıları için "Güçlünün güçsüzü ezmesi" nin aracı olarak kullanılırken, uluslar arası toplumda güçlülerin güçsüzlerle kendilerini eşit görmesi nasıl mümkün olabilir ki? Despotik rejimler "Egemenlik hakkı"nı, kendi insanlarını bastırıp, susturmanın kaynağı olarak algılarken, dünyanın despotları karşılarında gördükleri her kesimi ve her toplumu bastırıp yok etmeyi, kendilerin nasıl hak görmesinler ki? Bırakın biz gazete köşe yazarlarını... Dünyadaki 180'i aşkın devletin iradeleri bile, ne İsrail'i, ne de ABD'yi durdurmaya yetiyor. Birleşmiş Milletler fiilen yok artık.
TARİH SÜRECİ Ama bir başka gerçek de ortada. Yaşanılan dönemde hukuk tanımayan güçler, "Tarih sürecinde" hukuku ve yüksek insanlık ideallerini savunanların karşısında mutlaka yenik düşmüşlerdir. Neticede Yahudi ırkını yok etmeyi siyasetinin varlık sebebi kabul eden Hitler yoktur ama İsrail Devleti vardır. Bugün eğer İsrail de Filistinlileri yok sayar ve ABD destekli askeri gücü ile tüm Ortadoğu'yu esir alabileceğini varsayarsa, tarihin sayfalarında sayısız olumsuzluklarla karşılaşacaktır. Bizlerin şu anda yapabildiğimiz tek şey insanlığın ortak rüyasını seslendirmek ve hukukun üstünlüğünü hatırlatmaktır. İsrail bombaları ile ölen her sivil Lübnanlı, her çocuk, İsrail'in Ortadoğu'daki meşruiyetini daha fazla tartılışır hale sokmaktadır. Barış ve uzlaşmadan yana olan İsrailli politikacıları dışlayıp, savaşçıları yeğ tutan ABD de, Ortadoğu halklarını gözünde her gün daha fazla düşmektedir. Bu tabloyu üzüntü ve çaresizlik içinde izlerken, almamız gereken dersleri de gözden kaçırmamalıyız. İç politikamızı ve toplumsal ilişkilerimizi, daima uzlaşmak ve çözüm üretmek üzerinde sürdürmeli, kini, nefreti, kan davalarını devre dışı bırakmalıyız. Siyaset, farklıların birbirini yok etmelerinin değil birlikte yaşamalarının mesleği olarak icra edilmelidir.
|