| |
Batılı olmanın ölçüsü Başkan Bush değildir
İsrail'in Lübnan'daki askeri operasyonu veya ABD işgalinin Irak'ta sebep olduğu kargaşa, sade Türkiye'de değil, tüm dünyada ve Batı ülkelerinde de tepkilere sebep oluyor. AntiAmerikanizm, yalnızca Türkiye'deki yükselen siyasal eğilim değil. Daha ötesi, Amerikan kamuoyu da, yakın tarihte görülmenmiş ölçüde ikiye bölünmüş durumda. Başkan Bush'un dış politikasına karşı en derin eleştiriler, Amerikan siyasetçilerinden ve düşünce odaklarından gelmekte. Ancak bu olgunun Türkiye'deki yansımaları, Batı'dakinden farklı boyutlar da içermekte. Tarihimizin ve kültür birikimimizin kökenlerinden ötürü, bizim kamuoyumuzun bir bölümü " Batı "yı yeni bir " Haçlı Seferi "nin faili gibi görmekte... Bu görüş sahiplerinin bazıları ise, Türkiye'nin "Batı" ile ittifakının stratejik bir kader ortaklığı olduğunu görmezden gelip, kendilerini Ortadoğu'nun ezilen halkları ile aynı siyaset coğrafyasının parçası sanmakta. Bu nedenle tüm dünyadakilerle aynı nedenlere dayalı olarak Türkiye'de de seslendirilen ABD'ye veya İsrail'e dönük eleştiriler, dış alemde kolayca " İslami reaksiyon" şeklinde algılanabiliyor.
İKTİDAR GERÇEĞİ Bereket iktidarda " Milli Görüş " kökenli AK Partisi var. Bu partinin yönetim kadrosu, gerek ABD gerekse AB ile ilişkileri korumanın hayati önemini kavradıkları için, partinin tabanı da, içten gelen tepkilerini sokağa dökmüyor. Başbakan Erdoğan'ın " Reel politik "i kavraması sonucu, taban da ulusal ve uluslar arası dengeleri gözetiyor. Artık herkes " İktidar olmak ile muktedir olmak " arasındaki farka ilişkin çarpıcı gerçeği de kavramış durumda. Ülkedeki yapısal dengeler sonucu, mesela YÖK karşısında geri çekilip eğitim reformu yapamayan bir iktidarın, ABD'ye savaş açıp, ipleri kopartmayı göze alması ne kadar gerçekçi ve akılcı olabilir ki? Ya da Cumhurbaşkanı'nın vetolarını aşamamanın sonucu, orman vasfını kaybetmiş arazilerin imar ve ıslahını öngören ve 2-B diye tabir edilen yasayı bile rafa kaldıran bir iktidar, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dış politika yörüngesini değiştirmeyi mi göze alabilecektir? AK Parti iktidarı başı örtülü genç kızların üniversitelere girebilmesini mi sağlayabildi ki, Ortadoğu'daki Amerikan askeri varlığına son verebilecek? Yaşanılan deneyler sonucu herkes anladı ki, Kıbrıs'ın bir bölümü askeri harekatla alınsa bile, uluslar arası konjonktüre uyumlu bir kalıcı çözüm bulunmadığı takdirde, Kıbrıs hep bir "Sorun" olarak kalıyor. Veya Başbakan Erbakan ambargodaki Libya'ya gitmeseydi, acaba " 28 Şubat " iç politikanın dengelerini altüst eden bir post-modern müdahale haline dönüşebilir miydi?
DÜNYA GERÇEĞİ Bazılarının dünya gerçeklerine bakış açılarının çok dar olması, onları saplantılarına veya önyargılarına dayalı öfkelere itebilir. Örneğin İsrail'in yaptığı hukuk dışı askeri operasyonu eleştirirken, Bahtsız Lübnan'ın da Hizbullah tarafından esir alınması görmezden gelinebilir. Veya İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın Amerika'ya rest çekmesi beğenilirken, aynı kişinin Yahudi soykırımını yok sayması ve İsrail'in varlığını reddetmesi, değerlendirilmeyebilir. Bunları anlamak mümkün. Ama bugün dünyayı, globalleşmeyi, Batılılığı ve benzer olguları Türkiye'de en iyi anladıkları varsayılan düşünce odaklarının, Bush ile " Batılılık " kavramlarını özdeş görüp, "Bu Batılı olmaya çalışmak artık bizim için bir ağırlıktır" konuşup yazmalarını anlamak mümkün değildir. Kendi ülkesi Amerika'da bile azınlıkta olan, tarihin en düşük desteklenme oranına sahip Bush, şu anda sadece ABD'nin Başkanı ve iki yıl sonra da yok. Bizim uyuma girmeye çalıştığımız " Batı "nın insan haklarını ve özgürlükleri, sivil devleti, demokrasiyi simgeleyen Kopenhag Kriterleri ise, herhalde Bush'un temsil ettiği anlayışa kızılıp, reddedilecek olgular değil. Bunları yeniden hatırlatmakta yarar gördük.
|