| |
Bir hamburgerciye iki kütüphane...
Türkiye'nin hep aynı sorunların içinde, hiçbir kalıcı çözüm bulamadan debelenip durduğunu görünce, acaba on yıl önce durum neydi diye merak ettim. Tam on yıl önce bugün Sabah'ta yayınlanan yazımı buldum. İzninizle o yazıyı özetleyerek bir daha yayınlıyorum.
Cumartesi günkü gazetelerde Refah Partili Kültür Bakanı İsmail Kahraman' ın "Elense çekmek artık bizim insanımıza malolmuş. Toplumun geniş kesimleri Kırkpınar güreşlerini seviyor. Opera ve bale için aynı şeyleri söyleyemem" dediği demeci yer alırken, Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde de sanayi sonrası toplumun simgesi haline gelen Microsoft Şirketi'nin sahibi Bill Gates' in yazısı vardı. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı Türk insanını "elense çekmekle" tanımlarken, Bill Gates "kişisel bilgisayar" ağı ile "eğitimdeki ve diğer alanlardaki" köklü değişimin nasıl çabuklaştırılacağını tartışmaktaydı... Böylece, buğday üreticisi bir kent olan Ankara ile 21'inci yüzyılın başkenti olmaya aday Seattle arasındaki fark kendiliğinden ortaya çıkmaktaydı. Ankara tarım toplumunun yağlı güreşini kutsarken, çağdaş yeryüzü "bilgi devriminin" nimetlerini kitlelere yayma çabası içindeydi... Kültür Bakanı ince ve süzülmüş bir düzeyin göstergesi olan opera ve baleyi yadsıyıp Türkiye'ye sadece "elense çekmeyi" uygun görürken Bill Gates Amerika'daki kütüphanelerin sayısının, "ne zaman kafasını çevirse" gördüğü McDonald's hamburgercilerinin iki katı olduğunu şaşırarak öğrendiğini yazıyordu. Amerika'da 16 bin kütüphane, 8 bin tane de McDonald's varmış... Kısacası bir hamburgerciye iki kütüphane düşmekte... Acaba böyle bir kıyaslamayı Türkiye için yapsak ne çıkar? Hamburgerci, lahmacuncu, kebapçı ve pideci başına kaç kütüphane düşmekte?.. Bill Gates "bilgi teknolojisine ulaşabilenlerle ulaşamayanlar arasındaki eşitsizlik" hakkında şunları söylüyor: "Bazı insanların diğerlerinden daha iyi enformasyon teknolojisine ulaşması normal. Tıpkı kaçınılmaz olarak yiyecek, konut, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi konularda da daha iyiye ulaşmaları gibi... O yüzden "yeni bilimsel bilgi" ve bilginin "sanayiye" uygulanmasına göre yeniden şekillendiği, tüm rekabetin "yeni bilgi" üzerinde yerleştiği bir dünyada "enformasyon kaynaklarına" ulaşamayanlara bu "olanağın" nasıl sağlanacağı konusunda ise şu önerileri geliştiriyor. "Kişisel bilgisayar endüstrisi Henry Ford türü bir yaklaşım peşinde. Emebilecek bir pazar olması durumunda, ürün daha ucuz ve daha güçlü hale geliyor. Ancak gelişmiş ülkelerde herkesin bilgisayar sahibi olması yıllar alacak, gelişmekte olan ülkelerde ise onyıllar. Bazı kütüphaneler de topluma kitap, gazete ve dergilerin yanı sıra iletişim ve elektronik enformasyon konularında da yardımcı olabilir. Peki kişisel bilgisayarıyla internet'e bağlanmış bir kütüphane, insanlar için çekici mi? İnsanlar politika, edebiyat, tarih ve iş hayatı bilgisine ulaşmada bu yerleri nereye kadar kullanırlar? Yoksa insanlar buraları oyun oynamak, sohbet etmek için mi kullanır? Bu sorulara yanıt aramaya başladık." Türkiye'de en yaygın kütüphane ağı Kültür Bakanlığı'na bağlıdır. Bill Gates, kütüphanelerin "bilgi çağındaki" bilgiye ulaşma eşitsizliğinin "halk kütüphanelerinin internet'e bağlanmasıyla" aşılıp aşılamayacağını sorguluyor... Bizim Refah'lı Kültür Bakanı ise "elense kültürü" ile övünmekte. Türkiye, hiçbir zaman çağı yakalayamadı... Ne sanayi devrimini, ne de bilgi çağını... Ankara kenti kendi ekonomik yapısının da gösterdiği gibi hep "tarımsal bir başkent" olarak kaldı... Olaylara da o gözle baktı... O ise "elense" kültürü üzerinde politika geliştiriyor. Halk, Türkiye'deki yönetim zihniyetine "elense" çekmedikçe, Türkiye sadece kebapçılar ülkesi olacak... Kütüphaneleri çağın olanaklarıyla donatarak, bilgiden yararlanma konusundaki eşitsizliği giderme tartışması da gündeme gelmeyecek... "Her hamburgerciye, iki kütüphane" düşen bir dünyada, "muassır medeniyet" seviyesine ulaşma hayali de hep hayal olarak kalacak... Şimdi basit soru şu: Biz "elense kültürünü" aştık mı yoksa hala aynı yerde miyiz?
|