Devletlerimiz ortak bir anlayış içinde olup...
Eğri otursak dahi doğru konuşamıyoruz. Türkiye; ABD ve İsrail ile ne tür bir "teröre karşı işbirliği" yapacak? Yani bizim "terör" dediğimizi onların da aynen öyle kabulü için, onların "terör" dediğine biz (devlet) de tamamen aynı zaviyeden mi bakacağız? Irak'ta "uluslararası terörle mücadele" marifetiyle de artık iç savaşa dönüşen ve "terörist" eylemlerle de süren çatışmalarda, kim daha terörist? Şiiler mi, Sünniler mi... Kim? Her yana ölüm ve provokasyon sunan, ABD gölgesindeki ölüm mangaları mı? Kime terörist deyip kimin yanında duracağız? Terörist sayılmayı ne belirleyecek? Sadece eylem mi? Ya bir devletin eyleminde de terör varsa? Yoksa, meşru iktidar olup olmaması, meşru iktidara karşı ayaklanması mı tayin edecek? Taliban, misal, ABD için meşru iktidardı ki, iş yaptılar. Sonra... "terörist" oldu. Saddam, CIA tezgahlarıyla komünistleri de ekarte etmek üzere darbeyle iktidara getirilirken de, İran'a saldırtılırken de meşru idi; çok sonradır "terörist rejim" sayılması. Afganistan'da Sovyet işgali ile ona bağlı iktidara karşı ayaklanan mücahitler asla terörist sayılmamıştı; Bin Ladin de dahil. Bir vakte kadar. Bugün Filistin'de "El Fetih" kökenliler "terörist" görülmüyorlar pek; oysa hepsi öyle sayılırdı ve onların kısmen solcumilliyetçi (hatta Müslümanların yanı sıra Hıristiyanları da içeren) gücünü kırmak üzere, "dinci" Hamas, İsrail istihbaratının da taş döşediği güzergahta nasıl yol almıştı? Ama Hamas artık "en büyük terörist". Oysa, bir çok ABD dostu Arap hanedanlığında olmadığı kadar, "seçilmiş ve meşru iktidar" aynı zamanda. Lakin; Filistin halkını artık en çok o temsil ettiği ve İsrail karşısında "en şiddetli" o konumlandığı için, tabii "terörist". Bunu kanıtlamamız ve kabul etmemiz için zaten kafi miktarda "terörist eylem" de mevcut!
İsrail, "meşru devleti ve meşru ordusu" yla, kendisini meşru görmeyen ve kendisinin de meşru bulmadıklarına karşı, eşitsiz güçle eylemde bulunduğunda... Yani, BM kararlarında "işgal altındaki topraklar" diye tarihi kayda geçmiş yerlerde dahi yerli halkı yersiz ve cansız kıldığında... Ne diyeceğiz ve ne manada "teröre karşı ortak mücadele" yürüteceğiz? TV ekranında, Lübnan'daki Hizbullah füzelerinin menzili ve İsrail için nasıl bir tehdit oluşturduğu grafiklerle uzun uzun anlatılıyordu. Doğru. Pekiyi, bazen misilleme, bazen polisiye, bazen askeri öfkeyle ateşlendiklerinde, İsrail füzelerinin menzilinde insanlar ve hayat, hem de en ucuzundan ve en kolayından ve hep ama hep ölüm yok mu? Bunun bir grafiği yok mu!
Burada, kendi ülkemizde, bir yığın kahpelik arasında onca gencecik asker ölümünün peşpeşe geldiği bu topraklarda, biz aklımızı, fikrimizi, vicdanımızı, öfkemiz ile sükunetimizi nasıl derlemeli, toplamalıyız? Neyi neye benzeteceğiz; hangi acıları kardeş bilecek, hangi yaralara tuz basacağız? Bazen, özellikle Ortadoğu'nun kadim çilesinden şöyle bir kıssa süzülüverir: "Terörist eylem" in arkasında, sadece ölüme tutkun terörist değil de, bir şekilde bir halkın, misal Filistinlinin, acıları, çilesi, öfkesi, adalet arayışı da varsa... Terörist eylemle elbet mücadele etmelisiniz ama yalnızca "terörle mücadele" edemezsiniz; o bağı, o rızayı, o desteği, o bağımlılığı kırabilmek için, kendiniz ve belledikleriniz de dahil, çok şeyle mücadele etmelisiniz. Bir şeyleri değiştirmelisiniz.
|