Sınır ötesi cinler
Türkiye bir kez daha Lozan Antlaşması'nın yıldönümünü sınır ötesi operasyon tartışmalarıyla kutluyor. "Bir kez daha" derken eskiye gitmeyeceğiz. Alın size geçen yıl bugünlerde verilen demeçlerden bir demet: Başbakan Erdoğan: "Gerekirse sınır ötesi operasyon yapabiliriz." Dışişleri Sözcüsü Büyükelçi Namık Tan : "Türkiye gerekli gördüğü tedbiri, gerekli gördüğü zamanda alacak." İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu: "Her ülke gibi Türkiye de güvenliğini sağlamak için gereğini yapacak." ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried: "Sınır ötesi harekat istenmeyen sonuçlara yol açabilir." Irak İçişleri Bakanı Cebr El-Zubeydi: "Irak Parlamentosu izin vermedikçe Türkiye topraklarımıza giremez." 9'uncu Cumhurbaşkanı Demirel: "Türkiye'nin Irak'a girebilmesi mümkün değil. Başka türlü halletmek lazım." Bir yıl geçti. Konuşanlar aynı. Demeçler kelimesi kelimesine aynı. Peki ne değişti? Sadece verdiğimiz şehit sayısı arttı, o kadar. Ah, bir de ABD'de Türkiye'yi yatıştırma görevi, bakan yardımcılarından daha yukarıdakilere geçti... Türkiye, "Gerekli gördükçe" sınır ötesi operasyon yapabilir mi? Yoksa "Irak'a girmesi mümkün değil" mi? Bugün 83'üncü yıldönümünü kutladığımız Lozan Antlaşması ekseninde, olası bir operasyonun uluslararası meşruiyet dayanaklarını irdeleyelim. Biz iki kaynak bulabildik: * Saddam Hüseyin döneminde imzalanmış, sınır ötesinde sıcak takip imkanı veren anlaşmalar. * Türkiye-Irak sınırının çizildiği 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması. İlkinin, Saddam'la imzalanmış anlaşmaların kadük olduğu Cumhurbaşkanı Celal Talabani başta olmak üzere Irak'ın tüm yetkililerince her fırsatta Türkiye'ye hatırlatıldı. İkincisi, 1926 tarihli antlaşmanın 10'uncu maddesi ise sınırın öte tarafında 75 kilometre derinliğindeki bölgede "Cürüm işleyip sınırı geçen silahlı kişiler" in takibine izin veriyor. Sorun, PKK'nın üslendiği ve Türkiye'nin hedef aldığı Kandil Dağı'nın kuş uçuşu 90 kilometre, karadan 100 kilometre uzaklıkta olması, oraya ulaşmak için katedilecek mesafenin 260 kilometreyi bulması. Yani, mızrağın çuvala sığmaması.
Kartalla veya kargayla uçmak "İyi ama Kandil'i İran bombalıyor ya" itirazında bulunacaklar, önce haritayı önlerine alsınlar: Kandi Dağı, İran-Irak sınırında, dahası bir tarafı İran topraklarında kalıyor. Ah, İran üstünden, İran'la ortak harekat düşünülüyorsa, başka. Tabii Ahmedinecad İran'ıyla işbirliğinin tetikleyeceği imaj ve saygınlık depreminin sonuçları göze alınıyorsa... Saddam'la yapılan anlaşmalardan, İngiltere'yle imzalanmış Ankara Antlaşması'ndan çok daha sağlam bir gerekçemiz olabilirdi ama Meclis'in 1 Mart 2003 tezkeresini reddetmesiyle, o fırsatı teptik. Zaten tezkere geçse ve Türk Ordusu koalisyon güçlerinin bir parçası olarak Irak'a girse, bugün Kandil Dağı sorunu da olmayacaktı. Dahası belki de bu coğrafyanın her tarafındaki Kürtler'le barış kapıları ardına kadar açılacaktı. Bir de öyle bir barışın getireceği jeostratejik ve jeopolitik imkanları düşünün... Peki, hiç çıkış kapısı yok mu? Var. Irak'ın parçalanması! Çünkü o zaman, İsmet İnönü'nün o yıllarda "Bu suni sınırlar ileride çok dert açacak" dediği Ankara Antlaşması da kadük hale gelecek. Dahası Irak devleti ortadan kalktığı için, o ülkeyle sınırlar da tartışmaya açılabilecek. Ve Türkiye, "Mısakı Milli" içinde yeralan Musul ve Kerkük'teki haklarını yeniden talep edebilecek. Buyurun; cesareti olan o şişeyi açsın. Ama çıkacak cinlere de hazır olsun...
|