|
|
|
|
|
|
'Ritmimde bir farklılık var'
Reha Muhtar, yalnızca Pazar SABAH'a konuştu: Aşk mı, kemoterapi mi? Cesaret mi, saflık mı? Yorgun kadınlar mı, yenilik arayanlar mı? Muhtar'ın ritmini ölçtük.
Kaybedecek şeyi olmayan kadınlar "Kadın psikolojik olarak da, oyunlar olarak da daha güçlüdür. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kadın aslında kaybedecek çok şeyi olan kadındır. Onunla ilişkiye girmek daha da büyük bir cesarettir.
Kendimi yüksüz ve hafif hissediyorum "Bir zamanlar genel yayın müdürüydüm. Şimdi kendimi daha yüksüz ve hafif hissediyorum. Bu beraberliğe kadar, o ruh halinde olduğum için öyle ağır basın toplantıları istemedim.'
'Her kadınla ilişki mutlak bir risktir...'
Reha Muhtar, önceki gün yayımlanan kitabı Mina'ya Mektuplar'dan yola çıkarak kadınlardan, genel olarak ilişkilerden ve özel olarak kendisinden söz ediyor, diğer 'kadın yazarları'ndan farkını ortaya koyuyor.
Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kadınla bir pansuman ilişkisine girmek cesaret midir, saflık mı? Cesaret... Bir kadınla ilişkiye girmek zaten cesaret ister. Çünkü bir kadınla bir erkeğin ilişkisinde erkeğin mutlaka başına gelecek bir şeyler vardır. Bunlar baştan hayırlı olsa da, sonradan her zaman hayra alâmet değildir. Her kadınla ilişki belirli tehlikeleri de beraberinde getirir, mutlak risktir. Çünkü kadın daha güçlüdür. Psikolojik olarak da, oyunlar olarak da. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kadınsa, aslında kaybedecek çok şeyi olan kadındır. Onunla ilişkiye girmek daha da büyük bir cesarettir.
Kaybedecek çok şeyi olan bir kadın diye terse çevirdiniz. Yani? Çünkü kaybedecek bir şeyin olmaması zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan işçi sınıfını aklıma getiriyor. O sınıf da çok devrimci bir sınıf. Yani ihtilali onun yapması beklenir.
Sizin dokunabildiğiniz şey neden kadınlar? Hayatı hatta sevgiyi bile anlamaya çalışırken en çok kadınlardan faydalanıyorsunuz. Yazılarınızda, cüssenizden beklenenden daha çocuk, kırılgan ve incesiniz. Dişi bir duyarlılık mı söz konusu ? Bir kere ben yengeç burcuyum, burcun özelliğinde duyarlılık var. Yengeç burcunun özelinde çok güçlü bir etkisinin olduğunu biliyorum. Yirmili yaşlarımda bunu fark ettikten sonra hayatım daha rahat oldu. Bir başka nokta da, ben bir erkeğin hayatının en temel noktasının kendisini kadınlara beğendirmek olduğuna inanırım.
Erkek aynaya bakmak istemez, kendini anlamak, keşfetmek istemez. Erkeği ruh doktoruna gönderemezsiniz. Hele sizin gibi kendi kendine psikanalize oturan bir erkek düşünemiyorum... Siz çok erkek yaşıyorsunuz şu hayatı, şahane Reha Muhtar, cemiyet insanı. Ama erkek gibi mi yaşamıyorsunuz içinizi? Benim içerden de çok erkeksi bir yapım var. Aslında oynanan bütün oyunlar, iktidar ve güç savaşları hepsi bir yerde erkeğin ya annesine, ya karısına, ya sevgilisine, ya kız arkadaşına ya da sanal kadınlara eylemlerinden ibarettir. Bir erkek olarak bunu çözdüğün zaman hayatın çok önemli bir sihrini çözmüş oluyorsun. O sihir de şu, madem beğendirmek istiyorsun, o zaman onları anla. Onları anlarsan belki daha kolay değer verirler.
Ahmet Altan ile Haşmet Babaoğlu'ndan pek farkınız kalmıyor bu açıklamayla. Buna ne diyeceksiniz? Çok provokatif ve kadınsı bir soru diyeceğim. Mesela ben televizyonda o kadar provokatif soru sorduğum halde, şu sorunu soramazdım. Orada bir klişe var: Bana yakın bulduğunuz kişiler hakkında bir şey söylemek istemiyorum demek bir klişe, ben klişeleri tekrarlamaktan nefret ederim.
Ben sizin ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Ben farklıyım onlardan.
Ama onlarda da demin bahsettiğiniz gibi 'kadınların yazarı' olma gayreti var. Nedir farkınız? Onları analiz edip de farkımı söyleyemem. Ama farklıyım, biliyorum. Benim özellikle Haşmet'ten farklı bir background'um var. Ahmet'e biraz daha yakın, Haşmet'e daha uzağım.
SOKAĞA İNANDIM Yine kendinizi söylemediniz. Ben kategorize olamıyorum. Çok agresif soru soran televizyoncu adam da Reha Muhtar, bu kadar sakin yazan adam da Reha Muhtar. İkisi de rol, oyun değil, kişiliğimin kompartımanları.
Sizi seyrederken en çok şu soruyu sordurtuyorsunuz: Reha Muhtar kendisinden aşağı bir iş mi yapıyor? Entelektüel kaygısı da yok. Benimki gücünü halktan alan bir çizgi. Ben sıradan, ama elit düşkünü bir ailedenim. O çevreyi de pek fazla sevmiş olduğumu söyleyemem. Gençlik yıllarımdan itibaren sokağın daha etkili olduğuna inandım. Ben sokağa inandım hep. Beni özetleyecek tek kelime sokaktır.
Siz farklı bir şekilde varolduğunuzu kendinize ispat ederken jilet olarak neyi kullandınız şu hayatta? Aşklarınızı kullandınız mı? Acıyı. Ama bu kelimenin (acı) benimle ilgili öyle bir versiyonu var ki (acı var mı, acı?) ama bu sana söylediğim çok özel bir şey.
Yenilik arayan kadınların etrafınızda eksilmesini istemiyor gibi bir haliniz de var. Ben kendi kişisel tarihimde iki devrim yaptım. Bir buçuk sene kadar önce üçüncü devrimime başladım. Hayatımda istediğim, kaçıncı olur bilmem ama, bir devrim mücadelesi esnasında ölmek.
Aşıkken ölmekten mi bahsediyorsunuz? Hayır bunun aşkla ilgisi yok.
ÜÇ KERE DEVRİM YAPTIM Neyle ilgisi var? Kişisel devrim başka bir şey. İki önemli devrim yapmıştım ve şöyle bir yol ayrımına gelmiştim: Ya gerçekleştirdiğim devrimi her sene törenlerle kutlayacaktım. Ya da devrim yapmaya devam edecektim. Ben ikincisini seçtim. Kaldı ki tutuculuk kuru bir şey. Yeni olana burun kıvırmayı, hayatın cıvıl cıvıllığını küçümseyip çorak bir arazide kalmayı çağrıştırıyor bana. Suratsız, snob, gülmeyen. Out of Africa'da onu gösteren çok güzel sahneler vardı. Orada farklı olan bir tek Robert Redford vardı. Ben de zaten onu idealize etmiştim kafamda. Hatta karımdan o zaman ayrıldım.
Birinci devrim boşanmanız mıydı? Hayır. Bir erkeğin birinci devrimi toplumda iyi kötü bir kariyer sahibi olup kabul görmektir. İkincisi ise birikimle varsa kreativiteyi birleştirip ortalıkta önemli bir etki bırakmaktır. Ben Atina'ya gidip, uluslararası gazeteci olduğumda ve kadınlarla ilgili belli merhaleleri gerçekleştirmiş olduğumda bu ilk devrim tamamlanmıştı. İkincisi çok daha zor bir şeydi. Daha büyük bir enerji ve kreativiteyle tamamen farklı bir şey yapmam gerekiyordu. Yani televizyonculukta ve pek girmek istemediğim, kadınlarla ilgili kısımda. Bu benim bir buçuk yıl önce başlayan üçüncü devrimim. Bunu tamamlayayım, bundan sonra da olmasını istiyorum. Kişisel devrim beni ayakta tutuyor.
Üçüncü devrim işinize yaramaya başladı mı? Yarıyor tabii. Çünkü ben şöyle biri değilim: Eskiye öyküneyim, hatta yücelteyim, kendime bir çevre oluşturayım, bu çevre bir restoran bile olabilir, orada, o çevrenin adamları ile beraber oturayım, hepimiz yeterince palazlanmış, ,kalantorlaşmış olalım, ensemiz de kalınlaşmış olsun, oturup eski günleri yad edip, etrafta nasıl çıtırlar var bunlara bakalım... Nefret ediyorum bundan, istemiyorum bunu.
ŞEBNEM İYİNAM
|
|
|
|
|
|
|
|
|