Hayat ve kameralar
Geçen hafta yazacaktım Les Ottomans'ı... Yaşadığım hayatın üzerine çevrilmiş kameralar o kadar yoğunlaştı ki, yazmak mümkün olmadı... Yok sadece vakitsizlikten değil... O sırada yazıp gözlemlemek komik geldi... Çünkü bütün Türkiye beni gözlemlemekteydi... Herkes beni ve kız arkadaşımı gözlemlerken, her hareketimden binbir anlam çıkartırken, benim mekanlar üzerine gözlemlerim komik kaçacaktı... Hayatla ters düşecekti... Yaşamdan bekleneni karşılamayacaktı... Absürd olacaktı...
*** Onun için yazmadım geçen hafta gözlemlediğim mekanları... Bekledim, insanların gözlemlemesi sona ersin bizleri... Tabii sona ermedi... Tabii sona ermeyecek... Daha belli ki, uzun süre devam edecek... Hayatı gözlemleyip yazarken değil, hayatın gözlemlenip yazılırken bir kez daha bir şeyi fark ettim... Hayatı gözlenerek hayatı yazılıyor olmak, hayatı gözlemleyip hayatı yazmaktan çok daha zor... Oyununun kahramanı olmak, oyunun eleştirmeni olmaktan çok daha meşakkatli... Oyunların kahramanları ne düşünürler, istisnasız bütün kameralar ve flaşlar onları gözlerken?.. Mutlu mudurlar ve için için bir zevk mi almaktadırlar?.. Yoksa, günlük hayhuyların ortasında, sonsuz gerilimler ve stresler altında kıvır kıvır kıvranmakta mıdırlar?.. Kesin olan şudur... Milyonlarca gözün her dakikasını gözetlediği bir hayatı yaşamak müthiş zordur... Hayat boyu kameralar ve flaşlar altında edindiğimiz bunca tecrübeye rağmen zordur...
*** Çünkü kameralar altında oynanan oyunların belli kuralları vardır... Bir futbolcu 90 dakika kameralar önünde futbol oynar... O 90 dakikanın her dakikasının gözlendiğini bilir... 90 dakika bittikten sonra soyunma odasına gider... En azından o odada nispi olarak rahattır... Kameralar o anı gözlemlememektedir... Sonra evine gider... Ondan sonraki hayatı da göz önündedir... Ama her anı kameralar önünde değildir... Nefes alacağı, rahatlanacağı, soluklanacağı anlar vardır... Kendi kendiyle baş başa kalıp içini dinleyebileceği zamanlar vardır... Bir şarkıcı, bir televizyoncu, bir ressam, bir müzisyen için de durum aynıdır... Konseri, sergisi, programı sonrası kameralar onu izlemeyi bırakır... Göz önünde olsa da, her anı kamera önünde değildir... Oysa biz günlerdir bütün saatleri, herkesin önünde geçirmekteyiz... En son evin içinde izinsiz kameralar görmekteyiz... Normal arabayı, kameralar eşliğinde kullanmaktayız... Bulunduğumuz bir mekandan kameralar eşliğinde ayrılmaktayız... Varolan herhangi bir mekana onlar eşliğinde girmekteyiz... Her adımımız, her saniyemiz adım adım resimlenmekte... Kameralı yaşam, bir televizyon programının, bir konserin sınırlarını tamamen aştı... Hayatımız kameralı sisteme geçti... Üstelik bunu, 'Biri Bizi Gözetliyor' evine kendi isteğimizle girerek gerçekleştirmedik... Gözetleme ve gözetlenme kararını biz vermedik... Hayat bunu zorunlu kıldı...
*** Merak etmeyin, 'Hayatlar ve Makanlar'ı her şeyiyle sizle paylaştığım gibi 'Hayatlar ve Kameralar'ı da sizinle dosdoğru paylaşacağım... Ben hayatımda hem kameraların vizörünü başkalarına tuttum, hem de kameraların hedefi oldum... Hayatı her şeyiyle çift taraflı yaşadım... Milyonlara haber yapar, yazı yazarken, milyonların izlediği haber haline de geldim... Oyuncuyken yapımcı, yapımcıyken oyuncu oldum... Belki de benzer hayatların insanlarıyla benzer hayatları yaşadığımdan benimle çakışan hayatlar da benzer hayatlar oldu... Aşklar da o benzer hayatlardan hayatıma girdi... Tek başına zor kaldırılacak hayatlar, çift başa duble haline geldi... Zorluklar katmerlendi... Yaşananlar çifti hayatlar olarak tescillendi...
*** Olsun... Bütün bunlardan hiç gocunmadım... "Bu kameralar benden ne istiyorlar diye" hayıflanmadım... Bu işin ağır bedelinin olduğunun 25 yıldır farkındayım... Beri taraftan, yüzlerce kamera "Bana ne kadar önemli olduğumu da" hissetirmedi...
*** Biliyorum ki, herkes gibi bir faniyim ben de... Hayatımdaki kameralar önemli olduğumdan değil, hayatta görünür olduğumdan etrafımdalar... Her görünür olan önemli değil... Her önemli olan da görünür değil... Zaten görünür olup olmamak da önemli değil... Her insan kendisi için önemli... Her insan bir faninin en fazla olabileceği kadar önemli... Eskilerin dediği gibi... Sultan Süleyman'a kalmamış bu dünya... Bize mi kalacak... En iyisi siz kalın sağlıcakla...
|