|
|
Tüy gibi hafifledim!
Bunu ne zaman yapacağımı bilmiyordum. Ama içten içe hazır olduğumun farkında idim. Yine de planlanmış bir hareket değildi. Geçen perşembe NTV'de Beyazıt Öztürk ve Kadir Çöpdemir'in sunduğu 'Biri Bana Anlatsın'a konuktum. Tabii ben konuk olunca, çağırıldığım programda bir de diyetisyenin hazır bulunmasına artık şaşırmıyorum. Ama konu "Türkiye'nin damak tadı değişiyor mu?" sorusu etrafında şekillenecekti.
KUŞHAN SAZI ELİNE ALDI Mehmet Barlas, Artun Ünsal gibi üstadların yanında oturmak bile bir şerefti. Ama Muzaffer Kuşhan da konuya dahil olup, ben de tüm 'haşmetim'le yanında oturuyor olunca; (Vallahi korse bile giydim içime, daha az göze batayım diye) konu bir anda mutasyona uğradı. Sn. Kuşhan sazı eline aldı. Önce canımdan çok sevdiğim sushi'nin aslında füme olduğunu ve hiç de sağlıklı olmadığını anlattı. Ardından "Okinawa'da yaşayan Japonlar, yağlı domuz eti yiyor" diyen Japon Ayumi'ye karşı çıktı. Sonra bir ara kitabından bahsetmeye başladı. Tam "Hadi, uzun yaşayan Giritliler konusu hocam" diye istek yapacaktım, ona da el attı. İşte o anda aslında aylardır yapmak istediğim bir şeyi yaptım. Beyazıt ve ekibinin dekor olarak koyduğu böğürtlenli turtayı yemeye başladım. İçim o kadar sıkıldı ki anlatamam. Ben zayıflamak istemiyorum. Evet işte yüksek sesle dillendiriyorum:BEN ZAYIFLAMAK İSTEMİYORUM! (Yani bugünlerde böyle hissediyorum, bu fikrim yarın değişebilir... Garantisi yok!)
TANTUNİ'YE BAYILIRIZ Annem Mersinli babam Kilisli. Mersin'de büyüdüm. Mersin Akdeniz'in kıyısındadır ama bizim orada dünyanın en güzel etli kuru fasulyesi pişirilir. Peynirli künefemiz meşhurdur. Tantuni'ye bayılırız. Babam mutlaka haftada bir evde Kilis Tava pişirir ve evimizden rakı eksik olmaz. Bizim Akdeniz tarzımız öyle Fransa'nın, İtalya'nın Akdeniz'ine benzemez. Evlerde şarap peynirli partiler olmaz. İçli köfte, kısır ve bir sürü güzel meze ile fasıl partileri verilir. Otllardan salata değil, börek yapılır. Yemek bir ritüeldir. Keyiftir. Yemek masası sohbetleri, aile olduğunuzu fark ettiğiniz sosyal durumlardır. Kendimi bildim bileli şişmanım. Hayatımda bir kez gerçekten zayıflamak istedim ve 43 kilo verdim. Sonra eşek tepti, aşk tepti geri aldım.
OLAN BANA OLDU... Geçen yıl yazdığım zayıflama yazıları da rejim yapan insanların çektiklerine esprili bir dille ayna tutmak içindi. O dönem 8 kilo verdim, sonra geri aldım... Eee ne oldu? Olan bana oldu. Ama kilolarım, Fethiye'de paraşütle dağdan atlamama, Colorado Nehri'nde rafting yapmama, Alaska'da off-road yapmama engel olmadı. (Bi tek şişmanım diye Volkswagen Polo Ladies Cup'a almadılar hâlâ içimde uktedir) Neşemi de kaçırmadı. Arada bir bazı okurları program sabahı aldığım "yağ tulumu, çekil aradan" mektubu dışında pek yüzleştiğim olmuyor nasıl göründüğüm ile... Okurlarım beni böyle seviyor gibi görünüyor. Çünkü geyiklerimi standartların çok dışındaki popomla değil, ne kadar şişmanlarsam boyutu sizlerle aynı olan beynimle yapıyorum. Gerçekten dostlarım bana 'şişman' muamelesi yapmıyor.
ŞİMDİLİK İSTEMİYORUM Ben hayatımızdaki çok bilmiş diyetislenlerin ve tüm şişman kadınları zayıflatıp 'erkeklerin göz zevkine uygun hale getirmeye' and içmiş diyetisyenlerin söylemlerinden çok sıkıldım. Biliyorum bana özgü bir durum ama ben kendimi olduğum gibi ifade edebiliyorum. Yaşamda, mesleğimde olduğum gibi var olabiliyorum. Ve kendimi böyle seviyorum. Evet mini etek giymek, görüntümle insanları kendime hayran bırakmak isterim... Ama şimdilik böyle bir isteğim çabam yok. Ben topluma mesaj vermek ya da bir başarı öyküsü olmak istemiyorum. Ben bu hikayede kafasına elma düşenlerden olmak istiyorum. Bence tüm şişmanların (eğer kendilerini güçlü ve iyi hissediyorlarsa) bunu seçme hakkı var! Bizler zayıflaması gereken zavallı insanlar filan değiliz. Biz sadece bikini özürlü Türk vatandaşlarıyız... Arz ederim!
|