| |
|
|
Japonca'da "kiki", hem kriz hem de fırsat anlamındaymış
Önceki gün TürkAvrasya İş Konseyleri Başkanı Tuğrul Erkin'in davetlisi olarak, aralarında İlter Türkmen, Yaman Başkut gibi deneyimli diplomatların, Nihat Gökyiğit gibi çevre vizyonu da olan girişimcilerin, Prof. İlter Turan ve Dr. Ahmet Han gibi sosyal bilimcilerin de bulunduğu küçük bir çalışma grubu içinde "Avrasya"ya dönük beyin fırtınası yaptık. Saatler süren bu birliktelikte, Aral Gölü'nün nasıl yok edildiğini Nihat Gökyiğit'ten öğrendik. Göllere akan nehirleri barajlara akıtır, pamuk gibi tek ürüne yönelip toprağı yorar, aşırı kimyasal ve yapay gübre kullanıp çevrenin doğal yapısını yok ederseniz, sonuçta "Aral felaketi"nin benzerlerine tanık olurmuşsunuz. Bizdeki büyük depremin (1999/Ağustos) ardından Japonların kuyruğa girip Tokyo'daki Türk Büyükelçiliği'ne yardım paraları akıttıkları sırada, hep aynı kelimeyi seslendirdiklerini anlattı Yaman Başkut. Her Japon bağışını yapıp makbuzu aldıktan sonra "Kiki" diyormuş. Meğer "Kiki" o dilde hem "Kriz" hem de "Fırsat" demekmiş. Japonca'da "Kriz ile Fırsat" birbirlerine geçmiş kavramlar olarak tek kelimede kullanılırmış. Avrasya'nın sınırlarını da konuştuk, enerji kaynaklarıyla çevrili Karadeniz'in Avrasya ve Türkiye için önemini de tartıştık. İçinde Çin'in ve İran'ın ve hatta Afganistan'ın bulunmadığı "Türk-Avrasya İş Konseyleri"nin eksikli olacağını da vurguladık. "Demokrasi mi yoksa ekonomi mi"ye dönük önceliklerin, bazı Asya ülkelerinde nasıl tartışıldığını da değerlendirdik. Petrol ve doğalgaz boru hatlarının geçişiyle Türkiye'nin jeo-politik konumunun gireceği yeni boyutu Ahmet Han değerlendirdi. Globalleşmeyle birlikte sınır kapılarındaki rüşvetlerden başlayan kokuşmuşluğun, uyuşturucu ticaretinin, insan kaçakçılığının Avrasya'daki yansımaları da konuşuldu. İki saati aşkın bu birliktelik sonunda, yeni "Avrasya Toplantısı" gündeminin belirlenmesini Tuğrul Erkin'e ve koordinatörler Çiğdem Çınar ile Ebru Kunt Akın'a bıraktık.
GÜNDEM FARKI Bu toplantı ertesinde düşündüm ki masaya ne "Türban", ne Cumhurbaşkanlığı seçimi, ne Türkiye gündeminin bunlar gibi "Kendince önemli" kriz konuları gelmişti. Daha sonra da, 2003 ve 2005'te İstanbul'da yapılan Avrasya Toplantıları'nda eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Iliescu, Gaydar, Primakov, Gencher, Aytmatov gibi yabancı konuklarla birlikte yaptığı konuşmaları ve aralarındaki tartışmaların zabıtlarını okudum. Demirel bu söylemlerinde gerek Avrasya'ya, gerekse dünya konjonktürüne dönük, gerçekten evrensel ölçüde değerli vizyon sunmuş ve bakış açıları seslendirmişti. Olaylara bu düzeyde, böyle geniş açıdan bakabilen bir ismin, şimdi Türk toplumuna kısır günlük iç politika tartışmalarının bir tarafı olarak kendini sunmasının acıklı olduğunu düşündüm. Aynı şekilde, Türkiye'nin ve dünyanın gerçek gündemi yerine ve krizlerden fırsat çıkartılmasının yolları aranacağına sürekli yeni krizler üretmeye çalışan kadrolara mahkum olmanın dayanılmaz ağırlığına takıldım yine. Düşündüm ki Türkiye'de "Kiki" tek anlamlı oluveriyor.
FİGÜRAN OLMAYALIM İçe döner ve kendi ürettiğimiz krizlerle günlerimizi geçirirsek, "Büyük Dünya"nın figüran toplumları arasında kalacağımızı bilmeliyiz. Üretici olmak yerine sadece tüketici olmak, gerçekten acı bir kader gibi yapışmamalı siyaset ve düşünce dünyamıza. İçinde bulunduğumuz "Uzay Çağı"nın yansımaları günlük hayatımızda. Örneğin artık kol saatlerine bile giren "GPS" (Global Positioning System) ABD Savunma Bakanlığı'nın 14 milyar dolarlık araştırmaları sonunda oluştu. Oysa geçmiş çağlarda, bırakın dünyanın neresinde bulunulduğunun uydular yardımıyla 5 santim hatayla bilinmesini, saatin kaç olduğunu bile Avrupalılara sadece çan sesleri ile Kilise bildirebilirdi. Orta Çağ Avrupa'sında, insanların zamanı ölçmesi bile günahtı, çünkü zaman Allah'a ait bir olguydu. Buna göre Allah'a ait olan zamanı bir ücret karşılığında iş anlaşmasıyla kiralayan insan da, tefecilik yapmış gibi günah işlemiş sayılırdı. Yani eğer canınız bu tür tartışmaları yapmayı çekiyorsa, kolunuzdaki saatin de laikliğin bir güvencesi olduğunu söyleyip, "Artık zamanı ne çan sesiyle, ne de ezanla ölçüyoruz" da diyebilir ve rejim krizini sürdürebilirsiniz. Ama bunun sonu var mı, bu da başka bir mesele. Neticede bu satırların yazarı Avrasya'yı tartışırken "Dünyalı" olmanın birkaç saatlik nefesini almaktan çok mutluluk duydu.
|