İslamofobi
"Antisemitizm veya İslam karşıtlığı gibi kimlik değerlerimize yönelik saldırı ve aşağılamaları başkalarının özgürlüğü olarak gördüğümüz bir dünyada bir arada yaşama idealini nasıl gerçekleştirebiliriz?" Başbakan Erdoğan dün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde yaptığı ve gerçekten iyi hazırlanmış "İfade özgürlüğü ve dini inançlara saygı" konulu konuşmasında bu soruyu yöneltti. Cevabını da verdi: "Antisemitizmi nasıl insanlık suçu olarak görüyorsak, görmemiz gerekiyorsa, İslamofobya'yı da biz insanlık suçu olarak görme sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz ." Hem tespit doğru, hem de öneri. Çünkü Erdoğan'ın İngilizce versiyonunu kullanmayı tercih ettiği "İslamofobi", Batı aydınları ve medyasının son dönemdeki "tutkusu" oldu. Daha doğrusu, halüsinasyonlar gördüren bir tür uyuşturucusu. Her şey 1990'larda başladı. Sovyetler Birliği'nin çökmesi ve komünizmin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra ABD'de bazı politikacılar ve "Think tanks" kuruluşları yeni "düşman" arayışına girdiler. Buldular da. Bakın New York Times gazetesi 1993 Eylül'ünde bu "düşman"ı nasıl duyurdu: "İslam köktendinciliği hızla küresel güvenlik ve barış için en önemli tehdit haline geliyor. 1930'lardaki nazizm ve faşizm, 1950'lerdeki komünizm tehdidi kadar büyük bir tehlike bu..." Sonra Avrupa basınında "İslamofobi" kavramı ortaya atıldı. Ama tehdit değil, sorun olarak. Örneğin "Le Monde" gazetesi 1994'te "Avrupa'da tırmanan İslamofobi"ye karşı uyaran bir yazı yayınladı. 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından bu "fobi" Batı toplumunun damarlarına zerkedilmeye başlandı. Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezi ve Oriana Fallaci gibi yazarların sürekli şaklattıkları İslam tehdidi, korkuları toplu isteriye dönüştürdü. Karikatür krizi son noktayı koydu. Gelinen noktayı görmek için Washington'daki "Pew" araştırma merkezinin 14 ülkede 14 bin kişiyle görüşerek gerçekleştirdiği "Batılılar ve Müslümanlar birbirlerini nasıl görüyorlar" anketinin sonuçlarına bakmak yeterli: *Batılılar'ın çoğuna göre Müslümanlar fanatik, şiddet yanlısı, hoşgörüsüz. *Müslümanlar'ın çoğuna göre Batılılar bencil, ahlaksız, açgözlü, fanatik ve şiddet kullanmayı seviyor.
Korkunun gerçek kaynağı Erdoğan'ın konuşmasında çok önemli bir uyarı daha var: "Avrupa'nın göçmenlerle sorununun bir İslam sorunu olmadığını görebilmek önemlidir." İşte can alıcı nokta, daha doğrusu "fobi"nin altındaki buzdağı bu. Örneğin göçmenlerin yanında yer aldığı için bazı kesimlerin "Gizli Müslüman" olmakla suçladıkları Fransız siyasal bilimci Vincent Geissler, "Yeni İslamofobi" adlı son yapıtında "İslam korkusunun temelinde yabancı düşmanlığının yattığını" belirtiyor, Fransa'dan örnek vererek şöyle diyor: "Sorun din değil. Çünkü Fransız toplumunda dinler, hiç sürtüşmeden, birarada yaşıyorlar. Sorun, ideolojik yaklaşımlara dini kimliklerin alet edilmesinden ve böylece Fransa'nın bir İslam tehdidiyle karşı karşıya olduğu düşüncesinin yayılmak istenmesinden kaynaklanıyor. İslamofobi'nin yükselişinin ardında, derin bir kimlik krizi bulunuyor. Aramızda yaşayan Müslüman kültürden gelmiş gruplar için önümüzdeki 5-6 yıl son derece zor geçecek." Batı'daki sağduyu sahibi kişi ve kuruluşların her fırsatta tekrarladıkları, dün de Erdoğan'ın altını çizerek vurguladığı gibi, "İslamofobi'nin bir düşünce değil suç olduğu" kabul edilmedikçe ve "İnsanlık suçu" kapsamına alınmadıkça, "Kıyamet habercileri" at koşturmaya devam edecekler.
|