Adam!
Son günlerde, Şevket Süreyya Aydemir'in; 1960'larda yayınlandığında büyük yankı yaratan kitaplarının isimlerinden esinlenerek, güncel politik tartışmalara göndermelerde bulunuldu. O tartışmalar bu yazının konusu değil... Ama, muhtemelen, bu tartışmaların nereden ve "kim" den çıktığından habersiz olan "genç kuşaklar" için; kimsenin söz etmediği bir "adam"dan bahsetmek daha yararlı olabilir: O "adam" ; Tek Adam ve İkinci Adam kitaplarının yazarı Şevket Süreyya Aydemir'dir. Dünyadaki 68 rüzgarlarına kapılmaya hazır gençliğin; evrensel sol literatürle "haşırneşir" olduğu bir dönemde çıkan kitaplar, Türkiye'deki 68 kuşağının Mustafa Kemal'le de yakından tanışmasına yol açtı. Türkiye; resmi tarih dışında Atatürk üzerine yazılmış en kapsamlı kitapla buluştu. Kapışılan kitabın üç cildi, belirli aralıklarla yayınlandı. İlk ciltten sonra; ikinci ve üçüncü ciltlerin yayını "roman tefrikası" gibi heyecanla beklendi. Daha yakından tanınan sadece Atatürk değil; üç ciltlik kitabın yazarı Şevket Süreyya Aydemir'di de... Atatürk'ü ve "cumhuriyet" macerasını bu kadar yakından anlatan insanın; gerçekte, 1925'te İstiklal Mahkemeleri'nde 10 yıl hapse mahkum olmuş eski bir marksist olduğunu kimse bilmiyordu. 18 ay mahpusluktan sonra afla salıverildiğini de... Şevket Süreyya Aydemir; Atatürk döneminde yaşadığı bu ilk mahpusluğundan tam kırk yıl sonra, Türkiye'de "Atatürk rüzgarları" estireceğini her halde kendisi de aklının ucundan geçiremezdi. "Değişmek" herkes içindi. Nitekim; aynı Şevket Süreyya, cumhuriyete "milliyetçi ve devletçi" bir kadro modeli öneren "Kadro" dergisinin kurucu ve yazarları arasında yer aldı. Birinci Dünya Savaşı'nın Kafkas cephesi gazisi Şevket Süreyya, eğitimci ve iktisatçı olarak devlette de görev yaptı. "Tek Adam" ın arka kapağında, "roman" ını yazdığı "adam" ı şöyle tanımlıyordu: "Kahraman olan, kahraman kalabilendir. Yoksa tesadüfün yükselttiği adam, bir taraftan içgüdülerinin değersiz çatışmaları, diğer taraftan zamanın insaf tanımayan çarhları içinde, kendini pek çabuk yer bitirir. Mustafa Kemal bir kahramandı. Kahraman olarak kalmasını bildi."
Kitabı okuyan herkes; o devrin hikayesinin "Tek Adam" la yaşandığını, daha doğrusu, o dönemin tek bir "Adam" eseri olduğunu sanıyordu ki... Aynı Şevket Süreyya, üç yıl sonra bu kez "İkinci Adam" ı yazdı ve yayınladı. Kitaba verilen bu ismin ilk anlarda yadırgandığını söylemek yanlış olmaz. Turhan Selçuk'un günlük bir gazetede çıkan karikatürü, bu yadırgayışı pek güzel anlatır: Vitrindeki "İkinci Adam" kitabına bakan vatandaşın, düşünce balonunda şu sözcükler yazılıdır: "Hani Tek Adam'dı?" Şevket Süreyya da, İsmet İnönü'yü anlattığı kitaba verdiği ismin -bir başka açıdan-tartışma yaratacağının farkında olmalıdır ki, şöyle yazar "İkinci Adam" ın girişinde: "Galiba, Bernard Shaw'a ait olan bir söz vardır: 'Birinci adam güneşi, ikinci adam gölgeyi sever.' Bu söz belki doğrudur. Fakat, İsmet Paşa bir İkinci Adam'dır ki, Birinci Adam'a, yani Tek Adam'a çok şeyler borçlu olmakla beraber, bir Gölge Adam değildir." Aydemir, belli ki kendisi de tereddüttedir isim konusunda. Ya İnönü, bu isimden aşırı bir alınganlık gösterirse? "Acaba İsmet İnönü, İkinci Adam sözlerini, kendisi için nasıl karşılar diye düşünebilirsiniz. Bunu ben de merak ettim. Bazı sorularım için, çok nazik kabullerinden faydalanarak ona: -'Paşam, kitabımın İkinci Adam ismini yadırgadınız mı' diye sordum. Onu tanıyan herkesin, her zaman şahit oldukları o çocuksu, saf gülüşüyle atıldı: -'Hayır, hayır, ne münasebet!"
Şevket Süreyya, daha sonra "Menderes'in Dramı" olarak yayınladığı kitap için başlangıçta "3. Adam" ismini düşünmüş müydü? O günlerde çok konuşuldu. Ama bu tartışmaların ne anlamı var şimdi? Biz, vesile sayıp; ölümüne yakın durmadan ve durmadan üreten bir "adam" a dikkati çekmek istedik daha çok. Yeni kuşaklar bilsin diye... Hatta, "başkaları" ndan çok; kendi hayat serüveninde "kendisi" ni anlattığı o nehir romanı bilsin istedik herkes: "Suyu Arayan Adam" ı yani... Sonuçta hepimizin bir ömür boyu aradığı da o değil mi? email: akirca@atv.com.tr
|