İsterim ki, denizden gelen rüzgâr yüzüme vursun!
Benim kadim dostum Ömer Güvenç, oturduğum masaya öyle keyifle geldi ki! "Öyle keyif içinde geldin ki, neredeydin?" dedim. Gözlerini, yukarı doğru kaldırdı, tek kelime söyledi: "Mezarlıktan!"
YOLUN SONU Sonra, cebinden çıkardığı telefonunun tuşuna bastı. "Musa Eroğlu ustayı dinle" dedi. Şarkıya eşlik etmeye başladı... Azrail'in gelir kendi Ne ağa der ne efendi Sayılı günler tükendi Yolun sonu görünüyor. Telefonunu tuşuna bastım. "Galiba kapıdaki 'Her canlı ölümü tadacaktır' sözüne fazla takıldın," dedim. Ömer kapattığım tuşa tekrar bastı... Bana ne yazdan bahardan Bana ne borandan kardan Aşağıdan yukarıdan Yolun sonu görünüyor. "Mezarlıkta ne işin vardı?" diye söylendim. Ömer Güvenç ise sanki bir partiden gelmiş gibi anlatıyordu: "Huzursuz olduğum günlerde Zincirlikuyu Mezarlığı'na giderim. Sevdiğim insanların mezarı başında sohbet ederim, onlarla dertleşirim. Sonra da mutluluk içinde dönerim." "Eh!" dedim, "Sağlığında sohbet edemediğin Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı'yı randevusuz, sekreterlerinin 'Şu an toplantıda efendim. Biz size döneceğiz,' demelerini beklemeden ziyaret edersin". Bizim Ömer güldü: "Vallahi çok haklısın. Sağlığında yanına yaklaşamadığım insanların mezarının başına oturup onlarla öyle sohbet ediyorum ki, gören de 40 yıllık arkadaşı ile konuşuyor sanır." Şarkıya yüksek sesle eşlik ediyordu: Geçtim dünya üzerinden Ömür bir nefes derinden Bak feleğin çemberinden Yolun sonu görünüyor. Sonrasında ne mi oldu... Ben de şarkıya Ömer ile birlikte eşlik ettim; Bu dünyanın direği yok Merhametin yüreği yok Kılavuzun gereği yok Yolun sonu görünüyor. Ömer neşe içinde "Sanki sen ölümsüz müsün?" dedi. "Huzur bulmak istiyorsan mezara git, bir parkta dolaşır gibi dolaş," dedi. Çıktı gitti! Daldım gittim... Gençlik yıllarımda bir şiir okumuştum. Ozan ölümünü anlatıyor. Ölmüş... Şairin söylediklerini unuttum... Ama aklıma kazılanları anlatıyorum: "Daha dün," diyor "Evime gelene bütün dostlar ürkek ve çekingen. Biraz da korku ile kapı aralığından bana bakıyorlar. Sahi ölüm bu kadar korkunç bir şey mi?" Ya da şöyle diyelim: "Ölen insan, en sevdiklerini bile bu kadar korkutur mu?"
DOSTLARA VASİYET Fazla kafa yormam. Ama herkesin mezarlıktan geçerken korktuğunu bilirim. İşte bu yüzden, kimseyi korkutmamak için mezarlığa gömülmek istemem. Dostlarıma vasiyetimdir. Beni dağ başına gömün. Hele Bodrum olursa, harika olur. Yeter ki yüzüm denize dönük olsun. Eğer, beni dimdik gömerseniz mutlu olurum. Denizden gelen rüzgâr yüzüme vursun. Saçlarım şöyle bir tuzlu su ile ıslansın isterim. Vasiyetimdir... Beni Bodrum'da, kimsenin üzerimden geçmeyeceği, kuytu bir köşeye gömün. Hayvanların, hele keçilerin benim üzerime basarak kayanın ucundaki o harika ağaca uzanmasına itirazım yoktur efendim. Yeter ki, baş ucumdaki kır çiçeğini koparmasın. Yahya Kemal'in şiirinde olduğu gibi benim o küçük bahçemde Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öterse, "Bu da dostlar için," derim..
|