Filmleri sevip sevmemek veya Sil Baştan sendromu
Geçen hafta, hemen herkesin bir kült film olduğunda birleştiği Sil Baştan'dı. Bu hafta ise yine çok kişinin bayıldığı ve ödüller almış olan bir film: C.R.A.Z.Y. Ben ikisini de beğenmedim ve bunu yazdım, yazıyorum. Neredeyse yarım yüzyıldır film izliyorum. Sinemayı ne çok sevdiğimi bilenler bilir, artık bundan söz açacak değilim. Bu tutku derecesindeki sevgi nedeniyle hayli hoşgörülü davranırım. Kolay beğenmez, burnundan kıl aldırmaz eleştirmenlerden olmadım. Ama elbette bunun bir sınırı var. Filmleri ille de beğeneceğiz diye bir şey yok. Oscar almış, ödüller kazanmış, festival gülü olmuş, kült olmuş, gençler ya da ne bileyim yaşlılar, kadınlar, eşcinseller bayılmış...Vallahi hepsi vız gelir. Kendi kişisel beğenim esastır. Zaten kimi filmleri, hem de akıntıya kürek çekerek beğenmezsek, beğendiklerimizin ne değeri kalır? 'Pseudo-intellectual', Türkçesi sözüm ona aydın yönetmenlerin sinemanın özüne aykırı, fazla geveze, aşırı ukala, orijinalliklerini göstermek için yaptıkları işleri de sevmem. İster bizde, ister dışarda yapılsın, bu tür filmlere de hiç kanmam... Biraz manifesto gibi oldu. Ama sanırım gerekliydi. Filmler orada, gidin, görün. Önyargılardan sıyrılarak: Ne kült-film çığlıklarını, ne de olumsuz eleştirileri dinleyerek... Bu arada, geçen hafta benim Sil Baştan eleştirime, komşu sayfada, hem de 27 satırlık yazıma yaklaşık dört misli uzunluğunda bir karşılık veren ve "Dorsay beğenmedi ama gençler için çoktan kült film oldu bile," diyerek bir Atilla Dorsay-gençler çatışması görünümü yaratan yazıya da saygım var. İlgi görmüş bir film için farklı görüşler vermek çok doğal. Ama ah, bir de en basit gazetecilik kuralları gereği, imzalı olsaydı!...
|