Siz hangi zamandasınız?
"Zamanlar vardır her şeyin dengede olduğu ve zamanlar vardır adımlarını çekinerek attığın, bir türlü hangi yöne gideceğini kestiremediğin, yanlış bir adımın bile çığ gibi felaketlere yol açacağı..." Harald Braem'in Ateşin Efendisi: Şaman isimli romanından bu satırlar. Ben şu anda sanırım cümlenin başındaki zamandayım; her şeyin dengede olduğu yani... Neden ve nasıl oldu bilmiyorum ama galiba Tanrı gerçekten de bu dünyada hiç kimsenin sürekli üzülmesine veya tam tersi, kesintisiz mutluluğa izin vermiyor. Beni de önce limon gibi sıktı sıktı ya da sıkılmama izin verdi, ama sonra acıdı. Her şeyden öte Tanrı 'merhametini esirgemeyendir' çünkü. Atar bizi bir roller-coaster'a, hani en büyükleri Amerika'da bulunan, insanı tepelere tırmandırıp sonra 90 derece aşağı tam gaz indiren dev oyuncaklara... Yavaş yavaş tırmanıp, sonra paldır küldür düşmemizi izler. Düştüğümüzde yani tam dibi bulduğumuzda da meleklerinin yardımıyla bizi yukarı çeker. "Hadi sen biraz soluklan, nefes al, dinlen, daha inip çıkacağın çoook tepe var," dercesine. Yok öyle her daim zevk-ü sefa ya da sürekli çekilen cefa... Şu sözünü ettiğim kitabı bana hediye eden Müjdat mesela... O burada, şu anda benim bulunduğum yerde, Bodrum Yalıkavak'ta yaşıyor. Ama birkaç yıl öncesine kadar çoook uzaklardaymış. Buralara gelmeden önce tüm hayatı Van'da geçmiş. Türkçe'yi 17 yaşında öğrenmiş. Çobanlık yaparken, "Ben hayatımı böyle geçirmeyeceğim," demiş ve önce ikinci bir dil (Türkçe) öğrenerek ardından ilk, orta ve liseyi dışarıdan bitirmiş, en sonunda üniversite bile okumuş. Yalnız okullarda okuduklarıyla da kalmamış, kendisini sürekli yetiştirmiş... Ben ona, dediğim gibi Yalıkavak'ta Ali Baba Restaurant'da rastladım. Aslında onlar Van'dan kalkıp buralara gelen, kendilerine reva görülene karşı koyup, önceden biçilen gömleği giymeyi reddedip, kendi kaderlerini kendileri çizen bir aile... Türkçeleri koyu aksanlı... Ama İngilizce'leri çok iyi... Bu yüzden Ali Baba, Yalıkavak'ın turist grupları tarafından en çok tercih edilen ve sevilen balıkçısı olmuş. Kürtçe'nin gramer olarak İngilizce'ye olan yakınlığı, onlara bu üçüncü dili kolayca benimsetmiş. Benim asıl diyeceğim o ki, insana kendisinin vereceği zararı kimse veremez ya da insan kendisine başkalarının ona vereceği ödüllerden çok daha fazlasını verebilir. 'Tırmalamaktan ve tırmanmaktan' hiç vazgeçmeyeceksin. İsyan edip poponun üzerinde oturarak, "Kaderim buymuş n'apalım," demeyeceksin. Tünelin sonunu göremesen de, ışığın hep var olduğunu bileceksin. Elinden geleni yapacak, şartları zorlayacak, ondan sonra gerisini meleklere bırakacaksın. 'Teslimiyet' ancak böyle hak bize çünkü...
|