kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   Dünya Kupası
   Son Dakika
   News in English
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Kültür Sanat
   Turizm Rehberi
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Oncel Ozicer @ SABAH
 

Ağzı olan konuşsun ama...

İki tip insandan dinlenip dinlenip kaçasım gelir benim. Biri, tanışırken daha doğrusu tokalaşırken, karşısındaki insanın elini hiç sıkmayan, hatta o elde sanki bir adet burun ifrazatı varmış da, dokunmaktan tiksiniyormuş gibi elini eğreti uzatan.. Ki o kişilerin eli avucumdayken bir yılana dokunmuş gibi hissederim kendimi... Yok yok... Daha geçen hafta Bangkok'ta boynuma dolanmış kocaman bir pitonla çekilmiş fotoğrafım var. Yılanlara haksızlık etmeyeyim. Onlara dokunmak beni hiç de irrite etmedi, derileri sandığınız gibi soğuk gelmedi, bir an önce elimi üzerlerinden çekmek falan da istemedim. Hatta yılan sahibi Hintli kişi aramıza girmeseydi, hayvanı tıpkı kedilerimi mıncırır gibi mıncırmaya, "Aman da yirim senin o güzel çipil gözlerini" şeklinde arızaya girmeye bile başlamıştım.

KULAĞIM SENDE...
Neyse işte demem o ki, tokalaşırken benim elimi sıkma lütfunda bulunmayanları ben de, güdük parmaklı ellerimi bir daha tutma şerefinden mahrum ederim. Kendisinden ışık hızıyla uzaklaştığım ikinci insan tipiyse, ben konuşurken başka bir yere bakan, gözlerini yüzümden ziyade, evdeysek televizyona, dışarıdaysak sağdan soldan geçene dikenlerdir. Ben o edepsizliği (saygısızlık bu evet!) kimseye yapmadım, yapmam da. Karşımdaki isterse küçük bir çocuk olsun. Herkesin, ağzından çıkan söz kendisine göre değerlidir. Ve can kulağıyla dinlenilmeyi hak eder. Ben konuşurken karşımdaki kişi sağa sola TV'ye vs. bakıyorsa, hiç dayanamam hemen tepki veririm: "Sana bir şey anlatıyoruz burada değil mi? Yüzüme baksana ben konuşurken!" Ve hep de şöyle bir karşılık alırım: "Yaa niye kızıyosun ki, dinliyorum ben seni, kulağım sen de yaniii!" Böyle bir açıklama benim için hiç geçerli olmadı, sizin için de olmasın. Hemen susarım böyle durumlarda. Kırılır, hemencecik küserim... Hem zaten artık konuşmak içimden de gelmez, arkamı döner giderim! Ayrıca bu sadece benim kişisel kaprisim de değil. Beden dili üzerine birçok akademik çalışma yapmış olan Ah Şu Kadınlar kitabının yazarı Ercan Kaşıkçı da der ki: "Dinleyen insan karşısındakine odaklanır. Bakışlarını başka yöne çevirmez. Gözlerini kaçırmaz. Gözleri ve kaşlarıyla ilgi mesajları verir. Kafasını sallar. Gülümseyerek ilgilendiğini, konuda olduğu mesajını verir. Gülümsemek iletişimdeki en kısa ve en net köprüdür."

***

Geçen hafta size, Uzakdoğulular'ın her şartta ve her ortamda sürekli gülümsediklerinden ve buna bir Türk olarak ne kadar şaşırdığımdan söz etmiştim. Onların da bizimle ilgili çok şaşırdıkları bir durum vardı ki, sık sık yolda durup hayret ve endişeyle yüzümüze bakmalarına neden oluyordu. Çünkü biraz yüksek sesle ve hararetle konuşulduğunu işitseler, hemen kendilerini 'kavga çıktı yetişin' modeline bağlıyorlar.

DİNLEYEN ÜSTÜNDÜR
Bizim yanımızda bulunan bir arkadaşımız ki, Serdar deriz kendisine, onun bir insana fısıltı halinde şefkat gösterdiğini zannettiği ses tonu bile, ağzından ana avrat küfür eder gibi çıktığından halimizi siz düşünün artık. Gerçi bizim de kankadan kalır yanımız pek olmadığı için, yol ortasında hep bir ağızan İtalyan aileleri gibi bağırış çağırış konuştuğumuzu gören Uzakdoğulular hemen etrafımızda kısa bir süre duraklayıp neler olduğunu çözmeye çalışıyorlardı. Oysa biz o sırada "Önce Çin mahallesine gidip alışveriş mi yapsak, yoksa yemek mi yesek?" gibi basit bir konu üzerinde tatlı tatlı sohbet ediyor oluyorduk. Bu yazı nasıl biter... 'Dinleyen kimsenin, konum olarak, konuşan kişiden daha üstün tutulduğu' bir Uzakdoğu atas özüyle tabii: "İnsanlara değer verdiğinizi, onları dinleyerek gösterin." Ağzınızdan çok, kulağınızın mesai yaptığı günler dilerim efendim.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Aslında mahalle kavgası   / 04-06-2006
 Siz hangi zamandasınız?   / 28-05-2006
 Ağzı olan konuşsun ama...   / 21-05-2006
 Anna ve Anneler Günü   / 07-05-2006
 Yaşa sen kaptan!   / 30-04-2006
 Kadın içinde kadın   / 23-04-2006
 Yedi koyun yemişler   / 16-04-2006
 Herkesin uyumu kendine, karışmayın keyfime!   / 09-04-2006
 Kadından korkmayan taş olur!   / 02-04-2006
 Uç uç böcecik!   / 26-03-2006
    Pazar Sabah Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Atatürk'ün Latife Hanım'ı ata bindirip kaçırmayı...
MEHMET ALTAN
Atatürk'ün kuşatıldığı gece...
Resmi tarih ne işe...
ÖNCEL ÖZİÇER
Tabii ki evleneceğiz!
Tek başına mutsuz olmak yetmez;...
KAZIM KANAT
Kara çarşaflı annenin bikinili kızı!
Hiçbir zaman bizim...
REFİK DURBAŞ
Tokat, 'lezzet' ile şenlendi
Geçen ayın sonunda Tokat,...
ERDAL ŞAFAK
Rüyalara giren adam
Buyrun size elden geldiğince...
Uzay yelkenlisi 'Malta Şahini' kanatlanıyor
Uzay yelkenlisi 'Malta Şahini' kanatlanıyor
İstanbul Tuzla'daki Yıldız Tersanesi'nde üç yılda yapılan 'Dünyanın...
Jip fiyatına helikopter
Jip fiyatına helikopter
Asıl işi inşaat mühendisliği olan Serdar Göksal isimli mucit, kendi...
Yaz çiçeği gibi kokmak için
Bu aylarda sıcak ve ter büyük bir dert. Zaman zaman kendimizi yapış...
Babanızı unutmayın
Bakım sadece kadınların sorumluluğunda değil, artık erkekler de...
Bize özgü lezzetler hangileri?
Coğrafi İşaretleme Sistemi, ülkemize özel lezzetlerin korunmasını sağlayacak...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.