Köydeki sünnet düğününde dört çocuklu Amerikalı komşu
Köyün ortasında bahçelik yerde.. Üstelik ışıklandırılmış portakal bahçesinde.. Hani derler ya, konu komşu bir arada.. Tam öyle bir şey.. Bütün köylü, köyün ortasında bir sünnet düğününde.. İnanılmaz bir ortam.. Bir köşede keman ve darbuka.. Ege'nin o güzelim türkülerini söylüyor. Ormancı'da insanlar duygulanıyor. Bir basit olayın sonunda ölüm ve hüznü anlatıyor. Halilim türküsü ise Çerkez kaymakamın aşkı Gülsüm'e kavuşmak için ne zalimlikler yaptığını anlatıyor. O hüzün ortamında gençlerin öyle bir dansı var ki.. Siz sirtaki deyin, ben ise Efe oyunu diyeyim. Kıvrak, erkeksi ve kadınsı bir seksilik! Rakı masalarını nasıl anlatsam ki..
40 KATLI BAKLAVA Tam 15 gün öncesinden yapılan hazırlık. Yemek ve ottan yapılan her şey masada. Hele tam 40 kat olan baklava inanılmaz leziz. Bütün insanların sevgi ortamı ile eğlendiği sünnet düğününde yok olan şunlar: - Bir tane bile türbanlı genç kız görmedim. (Yaşlılar başlarındaki ince örtüleri bile açıyor) - Bir tane bile havaya ateş eden silah görmedim. Düğüne belinde silahla bile gelen yoktu. - İçkinin fazladan kaçmasına rağmen bir tane bile kavga, gürültü duymadım. (Ege'de gösteriş yapan, aslında hiç de o olgunlukta olmayanlara 'çeyrek efe' derler. O bile yoktu!) Düğünün ev sahibi konumunda olan Asım Kaptan eşim Sevinç'e sordu: "Sizin İstanbul'da bu düğünler nasıl olur?" Bu soruyu eşim Sevinç cevapladı: "Pilav üstü az döner. Bir bardak kola.. Playback müzik. Sonrasında ise 'Oldu da bitti maşallah.' Ne eğlence, ne dostluk.." Oysa... Köyün ortasındaki düğün üç gün sürüyordu. Her gün bir eğlence. Son gün ise içkilerin içilmediği, dua edildiği bir tören. Böylece çocukluktan erkekliğe atılan bir adımın töreni böyle bitiyordu. O gece iki güzel olay yaşadık. Birincisinde çok güldük. Asım Kaptan'ın İstanbullu eşi Sibel, ayağında şalvarı ile geldi. "Herkes ellerini açsın," dedi. Hepimizin eline kına yakıldı. (Ben bütün elime yaktım. Şimdi kınalı keklik gibi dolaşıyorum..) İkincisi ise düğüne gelen komşular arasında bir yabancının oluşuydu. Bizim sevgili Yusuf ve eşi Tülin gecenin mihmandarıydı. "Kim bu çoluk çocuk düğüne gelenler?" dedim. Biraz sonra detaylı rapor geldi: "Düğün sahibinin yan komşusu." Adam Amerika'yı bırakmış gelmiş Türkiye'ye. Çok sevdiği Bodrum'un bir köyüne yerleşmiş. İki büyük kızı liseyi bitirmiş. İki küçük çocuğu ise burada ilkokula gidiyor! Müthiş etkilendim. Sünnet düğününde bizden biri gibi eğlenen ve masalardaki insanlarla inanılmaz samimi ilişkiler kuran bu keçi sakallı adamın ne yaptığını merak ettim. Yusuf beni meraktan çabuk kurtardı: "Amerikalı meslektaşın, yani yazar. Ne yazdığını öğrenince söylerim!" Amerikalı'nın adı ise yok! Niye yok? Herkes sadece bir şey biliyor ve onu söylüyor; bizim Amerikalı!
KEÇİLERİ KAÇIRMAK Bu konuyu bizim Çöpçü Kaptan'a açtım. O benim şaşırdığımı görünce şaşırdı: "Bodrum'un köylerinde 300'ü aşan yabancı aile yaşıyor. Kimi Amerikalı, kimi İngiliz. En çok da Alman var. Artık onlar bizim vatandaşlarımız!" Türk vatandaşı olup oy hakkı olan bu insanların yaşam öyküleri kimbilir ne ilginçtir! Ertesi gün Yalıkavak'ta seçkin dostum Yusuf'un işlettiği, Yenilmez Motel'in bahçesinde gün batımını izliyoruz. Yan komşumuz Sezen Aksu henüz yazlığına gelmemiş. Güneş tepelerden Çelebi Adası'ndan süzülüyor. Çöpçü Kaptan, Çelebi Adası'nın hikâyesini anlattı: "Çobanın biri otlatmaya getirdiği keçileri bu dağda kaybetmiş. Adanın o sivri tepesine giden ve yabanileşen keçiler bir daha dönmemişler. Şimdi o çoban, keçileri avlayan avcılardan para alıyor. Tek sorun şu. Avcılar vurdukları keçileri aşağıya indiremiyor..." Sessizce söylendim: "Keçileri kaçırmak herhalde bu oluyor!" NOT: Benden bir tavsiye, Sezen Aksu'ya komşu olmak ve o harika sahilde tatil yapmak isteyenlere tavsiyem şudur; Yenilmez Motel'i arayın. Tel: (0252) 385 40 55
|