Bu sergide ödün yok, özgürlük var
Adettendir, beğenmediğimiz sergileri, "Öğrenci sergisi gibi," der geçiştiririz. Amatörlükle, bitmemişlikle, orijinal olmamakla suçlamak için böyle deriz. Halbuki öğrenci işleri deyip geçerek eleştirme alışkanlığını bir kenara atmak gerekiyor. En azından bu trienal, böyle bir fırsatı bize veriyor. Çünkü gelecekte profesyonel olacak, belki para kazanmak, belki daha çok bienale katılmak için, kendinden ödün verecek sanatçıların en özgür oldukları dönem aslında öğrenci oldukları dönem. Öğrenci işlerinin en büyük özelliği, 'sıkı can iyidir, çıkmaz' sözünün doğrulandığı atölyelerde üretilmeleri. İşlerin, bu çıkmayan sıkıntılardan fazlasıyla nasibini almaları. Dolayısıyla keşke beğenmediğimiz her sergi, öğrenci işleri gibi olsa... İşte son trienalde, tüm dünyanın sanat okullarının atölyelerinde sıkılan öğrencilerin işlerine tanıklık ediyoruz. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde gerçekleşen 4. Uluslararası Öğrenci Trienali, Avrupa'dan Avustralya'ya, Ortadoğu'dan Amerika'ya dünyanın dört bir yanından geleceğin sanatçı ve tasarımcılarını İstanbul'da buluşturuyor. Trienale bu yıl, 33 ülkeden toplam 53 sanat ve tasarım okulu katılıyor. Aralarında Avusturya, Almanya, Amerika, Belçika, Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere, Peru, Kore, Pakistan, Yunanistan ve Çin de var. Buna Türkiye'den 18 üniversitenin güzel sanatlar fakülteleri de dahil. Marmara Güzel Sanat Fakültesi'nin koridorlarında dolaşırken Kırgızistan'dan Avusturya'ya güzel sanatlar fakültelerinde okuyan öğrencilerin neler yaptığını, nelerden etkilendiğini okumak çok özel bir deneyim. Bu deneyimden yola çıkarak öğrencilerin dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, sıkıntılarını laptop, internet ve Rolling Stones şarkıları aracılığıyla gidermeye çalıştıkları söylenebilir.
Oğuz Tatari,20 Trienal (MGSF öğrencisi) "Belediyeler, bu şehri düzenlemeyi nedense sadece makyajlama olarak algılıyor. Çocukluğumdan beri civarında yaşadığım Bağdat caddesi ve çevresi, bu düzenlemelerden, 'yenilemelerden', kazılardan her defasında nasiplenen alanların başında geliyor. Belediye'nin son oyunu da caddenin araçlara ayrılmış şerit sayısını üçe düşürüp, kaldırımı kenarlarında duran yeşillikten 'arındırarak' genişletmesi, kaldırım yüksekliğini azaltması ve yaklaşık 1,3 metre ara ile araçların kaldırıma çıkmasını önleyici direkler dikmesi. insanımıza kaldırıma çıkmanın neden yanlış olduğunu öğretmeyi başaramayacağımız düşünülmüş olacak ki, bu sıklıkta boruya ihtiyaç duyulmuş. Bu borular, dikilmeden evvel, taşıma aşamasında zarar görmesin diye poşetlere sarılı durumda bulunuyor. Garip olan, dikilme işlemi bittikten sonra, kaldırım işçilerinin bu poşetleri çıkarmaması. daha garip olanı ise, insanların da bu durumu yadırgamaması."
|