Kitle gazetesi
Büyük bir kitle gazetesi, tüm gücünün, yaygınlığının, farklı kesimlere erişiminin, etkisinin yanı sıra birtakım hastalıklarla da maluldür. Temel bir tanesi "ortalama çizgi" dışına kaymama gayretidir. "Ortalama çizgi", genel geçer doğrular ile hamasi duyguların çoğunluk olduğu varsayımıyla, üç aşağı beş yukarı varsayılan "ortalama insan tipi" ile düzenin, rejimin ortalamalarından pek uzaklaşmama güzergahıdır. Tek tek kimi kurbağa ürkütülebilirken, bir sistem olarak bataklığın tamamını çalkalamama, toptan ürkütmeme sanatıdır. Buna, istisnalar hariç ve elbet duruma göre çeşitlenerek, dalgalanarak, "güçlü tabular ile kurumlar" a, dokunmak bir yana "dokanmama" refleksi de eklenir. Ortacılığa, ortalamacılığa rağmen, "Büyük kitle gazetesi" idarei maslahat dışına çıktığı, doğru, dikkatli, ısrarlı, takipçi ve didikleyici haberlerle, manşetlerle bir meselenin üstüne gidebildiği anlar ise, açık söyleyeyim, benzersizdir. Hem (bilen bilir) yönetenlerin, çalışanların aldığı gazetecilik keyfi... Hem okurun sarsılması, akıllı, vicdanlı, vatandaşlık bilinci olan okurun kamusal alana çekilmesi... Hem dokunulmazların, güçlülerin, yalanların, dolanların, düzenlerin filan sorgulanması, silkelenmesi açısından. Bakın, salt orada burada kimi köşelerden söz etmiyorum; ciddi ciddi manşetler, haberler ve onlara eşlik eden yorumlar kastım.
Bunları, yazının girişindeki tüm riskleri taşımasına rağmen, büyük kitle gazetesi olarak Sabah'ın; bir çalışanı, dipsiz kuyularda yazanı olarak beni bu açıdan sık sık ferahlatabildiğini söylemek için de yazdım. "Kitle gazetesi" nden anladığım, tamam ortalamalardan çok kopmasa da, "ortalamalara rağmen", mesleğin, insan olmanın, demokrasinin, vicdanın temel değerlerini ve bu şekilde güçsüzün, çoğunluk yahut azınlık iteklenenin, sessiz kılınanın "kitlesel yalanlar ile duyarsızlıklar" ın da üstüne gidebilmesi... Duruma göre "kitlesel çığlık" olabilmesi... Ve insan hallerini, acılarını, hayatlarını, umutlarını ıskalamaması. Ayrıma tabi tutmaması. Üç yıldır Sabah'ta yazıyorum ve iki genel yayın yönetmeni, Ergun Babahan ve Fatih Altaylı döneminde de, kimi olaylarda bu gazetenin "için için vicdanı" olduğunu görebildim. Her an her bakış açısıyla ben de için için uyuşuyor olmayabilirim. İnancım, bilgim, fikrim, sorularım, dertlerim, meraklarım, duyarlılıklarım ve vicdanımla, belki yanılgılarımla da yazabildiklerim ortada.
Ama özellikle aynı yerden benzer iki örnek vereceğim: Bir buçuk yıl önce Kızıltepe'de babasının yanında 12 yaşındaki Uğur delik deşik edildiğinde de üstüne en çok giden "kitle gazetesi" idi Sabah; Şimdi de, Kızıltepe'de "fail adayı çok çeşitli" işkence de görüp delik deşik babasının yanında 7 yaşındaki kızı Rozerin'in katledilmesini de ( Ersan Atar' ın da haberiyle) didikleyen "kitle gazetesi" de o. Belki yarın, anlayışıma pek uymayan bir şeyler de olacak. Mümkün. Ama bu iki olaydaki tavır çok ciddi ve önemliydi. Kitlesel yahut bireysel; canınız yandığında, içiniz çok acıdığında, bir "kitle gazetesi vicdanı" nın orada bulunabilmesi... "Kitlesel vicdansızlıkları kışkırtan" kitle gazeteciliği karşısında can simidi olabilir her zaman. "Güçlü, hakim, mütehakkim" ne ve kim varsa, onları şirin göstermeye, onlara şirin görünmeye adanmış sarıgazetecilikten çok daha gazeteciliktir. Yahu, bir umuttur en azından! Hakiki bir mutluluktur.
|