| |
Cehalet ümmilikten tehlikeli
Çok sevdiğim bir meslektaşım var... Arapça'yı anadili gibi konuşur. Ama Arap alfabesini bilmediği için okuması, yazması yoktur. Onunla Arap ülkelerini birlikte gezer, röportajlar yaparken, sokak tabelalarını bile okuyamamasına takılır, iğnelerim onu: - Sen cahil değilsin ama ümmisin, derim. O da bu takılmamı hep gülerek karşılar ve hep aynı cevabı verir: - Ümmetin bir bölümünün ümmi, bir bölümünün de cahil olması kaçınılmazdır. Sen asıl okuma yazma bilip de cahil olanlara takılsana... O meslektaşımın vurguladığı "Cehalet" gerçekten tüm dünya için yaygın bir olgu. Zamana bağlı olarak gerçekleşen dramatik gelişimi gören ve kendi hayatına bu değişimin nasıl yansıdığını hisseden sayısız insan, bunu görmezden gelmek ve eskisi gibi davranabileceğini zannetmek cahilliğine sık sık düşmüyor mu? Eski Sovyet-Amerikan dehşet dengesinin sona erdiğini görmezden gelen Çavuşesku'nun, Miloşeviç'in, Saddam'ın serüvenlerini canlı yayınlardan izlemedik mi? Onların istihbarat servisleri, diplomatları, siyasi danışmanları vardı. Dünyadaki her gelişme her sabah önlerine raporlar halinde bırakılıyordu. Okumaları, yazmaları vardı ama cahildiler. Bunu bir gün yalnız bırakıldıkları zaman anladılar.
CEHALET TAŞINAMAZ Osmanlı'dan Cumhuriyet'e aktarılan siyaset geleneğinde cehalete yer olmadığını, ümmiler de bilir. Bu coğrafyanın dış konjonktürden nasıl etkilendiğini, her dönemin insanları yaşayarak öğrenmişlerdir. Dış konjonktürdeki gelişmeler doğru algılandığı ve iç politika ona uyumlu geliştirildiği zaman, biz Türklerin ufku hep açık olmuştur. Tersine durumlarda ise, içeride ne huzur, ne güven kalmıştır. Elbet "İç dinamikler" de çok önemlidir. Ama sade Türkiye'nin değil dünyadaki pek çok ülkenin iç dinamikleri, dünya konjonktürünü değiştiremiyor. Enerji fiyatlarını, enerji kaynaklarına sahip olan ülkeler değil, bunları pazarlayan şirketler belirliyor. Ekonomik mucizeler yaratan ve Amerika'yı ürküttükleri varsayılan ülkeler, döviz rezervlerini Amerikan dolarında tutuyor. Amerikan Merkez Bankası FED'in enflasyonist endişelere kapılıp reeskont faizlerine takılması, Brezilya'yı da, Türkiye'yi de aynı anda sarsıyor. Bu global bağımlılık, siyaset alanında da fazlasıyla var. Siz bundan 20 yıl önce Sovyetler Birliği'nin çöküp dağılacağını, tüm Doğu Avrupa ülkelerinin önce NATO'ya, sonra AB'ye gireceğini ve Türkiye'nin 2006'da da AB kapısında bekleyeceğini düşünebilir miydiniz? Veya dönemin Başbakanı Ecevit 1974 Kıbrıs Harekatı'na karar verirken, sonu siyasi çözüme bağlanmayan bir askeri harekattan 30 yıl sonra, Kıbrıs Rumları'nın AB üyesi konumunda Türkiye'nin AB yolculuğunu veto edebileceğini görebilmiş midir? O anda, otobüslerin arkasındaki miğferli "Kıbrıs Fatihi" posterlerinin, iç politikada bir seçim zaferine dönüşebileceği hesabına takılmıştır Ecevit. Türkiye'de "Kalıcı siyasi başarı" ancak iç ve dış politikayı aynı anda görebilmeye ve "Yarın"ı öngörebilme yeteneğine bağlı olarak sağlanabilir. Seçim zaferleri ve TBMM'deki çoğunluklar, kalıcı başarıya defalarca yeterli olmamıştır.
SİYASET VE GERÇEKLER Bu gerçeklerin ışığında, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim kadar, "Kıbrıs sorunu"nun çözümünün de önemli olduğunu, siyasetimizin aktörlerinin bilmeleri gerekiyor. Bunun gibi Ortadoğu'daki olağanüstü geçiş döneminin Türkiye'ye olumsuz yansımalarını önlemek için, "Kürt realitesi"ne kalıcı bir çözüm bulunması ve bazılarının türban dolayısıyla yeniden takıldıkları "Laik-dinci" gerginliğinin, ülke gündeminden çıkartılması gerekiyor. Bu konulardan hepimiz sorumlu olsak da, demokrasinin gereği olarak en fazla sorumluluk, iktidara düşmektedir. Örneğin dünyada kültürler arası uzlaşma kampanyası açan Başbakan Erdoğan'ın, ülkedeki kültürler arası uzlaşmayı da sağlayacak adımlar atması şarttır. Komşularımızla siyasi ve ticari ilişkileri geliştirmek için, sırasında dış konjonktürü de hesaba almayan AK Parti iktidarının, Kıbrıs'ın AB yolundaki engel olmaktan çıkması için, gereğinde iç dinamiği değiştirecek cesur kararlar alması kaçınılmazdır. Önümüzdeki problemlerle dolu iç ve dış konjonktürden olumsuz etkilenmememiz için, çözümü bize bağlı problemlerimizi çözmemiz, aklın ve ulusal çıkarların kaçınılmaz gereğidir. Her şeyi görüp de bunları anlamamak ve önlem almamak gibi bir cehaleti, Türk siyaseti tarihin hiçbir döneminde taşıyamamıştır.
|