"Burada Tanrı Yoktur" galiba hoşgörü de
Müzeler açık pazara dönüşmüş, herkes istediğini alıp götürüyor ama bakanlık Bodrum Müzesi'nin içindeki bir yazıya kafayı takmış. Bodrum Sualtı Müzesi'nin Rodos Şövalyeleri'nce inşa edilmiş işkencehanesindeki "Burada Tanrı Yoktur" yazısını kaldırmak istiyor. Kalenin geçmişi Saint Jean Şövalyeleri'ne dayanıyor. 1309'da Rodos'ta kendi toplumlarını ve merkezlerini kurmuşlar. Ardından Anadolu'ya gelmişler. 1437'de inşaatı tamamlanan Bodrum Kalesi, şövalyelerin güçlü dini inançlarına işaret eden figür ve süslemelerle dolu. Kale, bugün Anadolu uygarlığının zenginliğini gösteren bir abide olarak her yıl binlerce ziyaretçiye hizmet veriyor. Bakanlık şimdi işi gücü bırakmış, buradaki yazıyla uğraşıyor. Yazı, işkenceden geçenlere Tanrı'dan merhamet beklememelerini hatırlatıyor. Bir dönem Türkiye'deki sorgu odalarında da benzer ifadelerin olduğu bilinir. İşkence insanlık tarihinin en eski ve aşağılık suçlarından biridir. Hukukun üstünlüğünün hala sağlanamadığı topraklarımızda kaleyi ziyaret edenlere, insan haklarının ve hukukun önemini de hatırlatan bir ibare aslında bu... Ama bağnazca yaklaşımlar, tarihi değeri olsun olmasın, kendi görüşlerini yansıtmayan her şeyin yok edilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu yaklaşımın ülke ekonomisini getirdiği nokta ortada. "Sadece benim gibi düşünenler, giyinenler ve ibadet edenlerle çalışırım" düşüncesi ekonomiyi kayalara oturttu. Kendinden önceki hükümetten güçlü bir ekonomik program devralan, bu programın meyvelerini yiyen iktidar, uluslararası piyasalardaki gelişmelerin de yardımıyla kerameti hep kendinde buldu. Kişi başına milli gelirin 5000 dolara ulaştığını vurgulayıp durdu. Şimdi yüzde 30'a yakın bir devalüasyon yaşadığımıza göre, (iktidara göre bu sadece küçük bir piyasa ayarlaması) milli gelirimiz tekrar 3000 dolarlar seviyesine düştü. İşini iyi bilen, piyasaya güven veren isimlerle çalışmak yerine kendi takım arkadaşlarıyla çalışmak isteyen iktidar, şimdi suçu dış piyasalardaki gelişmelere yüklüyor. Türkiye'de işler böyledir. İşler iyi gidince siz yapıyor olursunuz, kötüleşmeye başlayınca dış güçler. Bodrum Müzesi veya kadrolar. Bu yaklaşımın gösterdiği tek şey var: İktidarın kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi olmayan, kendisi gibi davranmayan kesimlere gösterdiği hoşgörüsüzlük. Gücünü sadece Meclis'teki sandalye sayısında gören bir anlayışın, sonunda duvara toslaması kaçınılmazdı. Bugün AK Parti iktidarına olan da bu. Oysa, AB rüzgarını arkasına almış, toplumun demokratik güçlerince desteklenen bir siyasi hareket Meclis'teki çoğunluğu sayesinde ülkeyi bambaşka ufuklara taşıyabilirdi. Ama öyle yapmadı. 4 yıl sonra yeniden başladığımız noktaya döndük. AB ile pamuk ipliğine bağlı bir ilişki, artık umursanmayan demokratikleşme süreci, kendisine yakın olmayanlara karşı aşırı bir hoşgörüsüzlük. Farklı fikirlere saygı yerine biat kültürünü esas alırsanız varacağınız başka bir nokta da olmaz zaten.
|