Direksiyon Binası
İçinde bulunduğumuz bina 1892 yılında yapılmış... Ünlü Bağdat Demiryolları yapımı sırasında... Binanın eski adı "Direksiyon Binası..." Belli ki tüm hattın sevk ve idaresi buradan yapılıyormuş...
*** Direksiyon Binası, Atatürk'ün Ankara'ya gelişinden itibaren "Başkomutanlık Karargahı ve Konutu" olarak, Kurtuluş Savaşı'nın "direksiyon binalığını" yapmaya başlamış. Şimdi müze. Ziyarete üst kattan başlıyoruz. Atatürk'ün kabul salonu... Atatürk'ün çalışma salonu... Atatürk'ün yatak odası... Atatürk'ün banyosu... Bunlar büyük tarihsel kararlarla ters orantılı bir sadelikte döşeli, kutu kutu odalar. Atatürk'ün yatak odasının yanındaki oda, benim için bu gezintiyi klasik bir müze ziyaretinden çıkarıyor. O odadaki hastane yatağına benzer somyanın üzerinde Fikriye Hanım'ın resmi var. Müze broşüründe de, "Fikriye Hanım'ın Ankara'ya Atatürk'ü görmeye geldiğinde kullandığı oda" olarak anılıyor. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nın en zor, en kritik, en zorlu dönemlerinde tutkulu aşığı Fikriye Hanım'a böylesine cesur sahip çıkması onun resmi tarihin inkar ettiği insani yüzünü sergilerken, ilk kez de bir tanıtım belgesinde Fikriye Hanım'ın resmileştirildiğini görüyorum. Fikriye Hanım'ın ortaya çıkarılıp resmileştirilmesi, aslında Atatürk'ün "doğallaştırılması" ile aynı şey. Galiba en etkili araç da...
*** Tabiileşmek... Normalleşmek... Bunların Türkiye toplumu için çok zor olduğunu Memurlar Vakfı'nın Turgut Özal'ın 13. ölüm yıldönümü için düzenlediği toplantının ardından konuşmacıları konuk eden Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Genel Müdürü Süleyman Karaman'ın verdiği brifingi dinlerken bir kez daha anlıyorum. Kazalar, belalar dışında hiç kimsenin demiryollarını sorup soruşturmadığının farkına varıyorum. Cumhuriyet kurulduğunda dört bin kilometrelik demiryolu varmış. Bugün varılan nokta 10.984 kilometre... Bir avuçluk Çek Cumhuriyeti'nin onda biri...
*** Demiryolları, kuruluşunun 150. yıldönümünü kutluyor. Yeryüzünde neredeyse demiryolları yeni bir Rönesans yaşarken bizde hep üvey evlat muamelesi görmüş. Özel bir demiryolu yasası bile yokmuş, bunu da gene aldığımız brifingden öğreniyorum. Burası herhangi bir "İktisadi Devlet Teşekkülü" gibi yönetilmekte. Onun için zararı ve karı kendi kesesinden karşılamak durumunda kalmış. Yeni yatırım hiç yapılmamış.
*** Mevcut demiryollarının bugünkü değeri yaklaşık olarak yüz milyar dolar. Son yirmi yıllık dönemde ise zarar yirmi milyar dolara ulaşmış. Şimdi bir yol ayrımı söz konusu. Demiryolları feda mı edilecek, çağdaş bir hale mi getirilecek? Eğer orta ve uzun vadede yirmi milyar dolarlık bir kaynak demiryollarına ayrılırsa, demiryollarının nitelik değiştirmesi mümkün. Bu kaynak ile iki bin kilometre sürat yolunun yapılması, İstanbul-Ankara'nın iki buçuk saate inmesi, İstanbul'dan Sivas'a dört saatte gidilmesi, Erzincan'a İstanbul'dan beş saatte ulaşılması, Edirne'den Kars'a on iki saatte varılması söz konusu... Şimdi, Ankara-İstanbul arasını üç saate indirecek yeni bir yolun inşaatına başlanmış ve bunun yarısı bitirilmiş ama bu yeterli değil.
*** Ankara Garı, Kurtuluş Savaşı'nın komuta karargahı olmuş ama tüm Cumhuriyet döneminin ilave olarak yaptığı demiryolu uzunluğu iki bin kilometreye bile ulaşmamış. Görüntü yerine özü tercih ettiğimiz bir üslubumuz olsa, Fikriye Hanım'ı resmi tarihlerden saklamaz, demiryollarını da böylesine ihmal etmezdik. Hiç olmazsa bundan böyle demiryolları için bir gayret gösterebiliriz. Rasyonel toplumlarda çağın ulaşım aracı olan demiryollarına sahip çıkıp, bunun modernleşme ivmesini artırabiliriz. Bunu yapabilsek, en güç zamanlarda Atatürk'ün Fikriye Hanım'a sahip çıkan yüzünü de görebiliriz.
|