Kayıp sayfalar
Başbakan'ın "azarlama" cılığından; anlamaya, anlatmaya, ötekine saygı duymaya, makamını, gücünü bir şiddet olarak başkalarının üstünde kullanmamaya yatkın "inançlı demokrat" çıkması zor. Belki azarlanmaya müsait arkadaşları, partilileri, bürokratları, danışmanları, işadamları, gazeteciler filan olabilir ama herkes müsait değil! Her çiftçi de müsait değil, her elçi de. Mehmet Ali İrtemçelik' i, en azından kaderlerinin azıcık kesiştiği dönemde anlamış olsaydı, o langur lungur azarlamaya girişmezdi belki. Demiyorum, mesela daha lise yıllığında hakkında yazılanları okumuş olsaydı diye; ama en azından 2000 yılı mayısından kendilerinin iktidara geldiği döneme kadar, İrtemçelik' in aldığı "bağımsız, kişilikli, haysiyetli, boyun eğmeyen, doğruyu söylemekten çekinmeyen, kula kulluk etmeyen" tavrı hatırlayabilseydi... Zaten her insana duyması gereken peşin saygı biraz daha katmerlenirdi!
Fakat bu, hikayenin bir kısmı. Diğer kısmında "Daimi andıç ve biat medyası" nın, her cenahtan medyalarının ikiyüzlülükleri var. Bakıyorum, sabırla bekliyorum, inatla okuyorum, ısrarla arıyorum... "Bir tek satır" bahis var mı diye. Yok. O günler, o dönem, o tavır, o kişilikli, onurlu çıkış "kayıp halka", "kayıp sayfa"! Şimdi İrtemçelik' i, " Başarılı diplomat, eski milletvekili ve bakan" diye ananların ve Berlin'deki "türban kavgası ile Başbakan kabalığı" nın iç malzemesi diye kullanmak isteyenlerin neredeyse hiç biri, o dönemki isyanından bahsetmiyor. Çünkü özellikle ikincisinde tek kelime yazamamışlardı. Birincisi; Ecevit hükümetinde AB'den de sorumlu ANAP'lı bakan iken, iktidarın durumuna tepki koyup hükümetten, partisinden istifa etmişti. O sırada, DSP-MHP-ANAP hükümeti büyük medya siparişlerini de yetiştirmek için debeleniyordu. Hükümet aleyhinde çok sayıda haber açık açık sansüre uğruyor, elden verilenler manşet oluyordu; ben "Biat medyası" diye buna da derim işte! Nitekim, İrtemçelik de kaba, acı, acıtıcı sansürle selamlandı. Üstelik, liberal, demokrat, hakiki burjuva kültürüne sahip, Anayasa'ya, Cumhuriyet'e, rejime, demokrasiye saygılı biriyken dahi.
İkinci isyan ile sansür, hükümetin aldığı en önemli medya siparişi olan RTÜK tasarısının, medyanın ünlü isimlerinin ve parti yönetimlerinin baskısı altında, en ufak utanç duyulmadan yasalaştırılma süreciydi. Artık bağımsız milletvekili olan İrtemçelik, tek onurlu çıkışı yapabilen ve şantaj haberlere maruz kalan DSP'li Uluç Gürkan' la birlikte çırpınan "iktidar kökenli" iki isimden biriydi. (Yeni kurulan AKP de aynı muhalefeti paylaşıyordu.) Şu beyanda bulundu: "Bu, sadece eyyamcı yönetim anlayışının çarpıcı bir örneği değil; sükunetle tepki verilmesi kolay olmayacak kadar süfli bir 'Kula kulluk' terbiyesini sürdürme gayretinin nafile ifadesidir... Milletvekilleri özgür iradeleri ile baskı olmadan davranabilse bu kanun çıkmaz." Ve İrtemçelik o günün büyük andıç ve biat medyasında sansüre uğradı. Ne başarılı diplomatlığı, ne bağımsız, onurlu tavrı değer gördü. Alçaklık her zaman kendi sinsi, içten pazarlıklı, sinik, ezik, küstah, terbiyesiz, boyun eğen, eğdirmeye teşne, kulluk eden sansürünü de çantasında taşıyordu. Oysa, bakanken dahi, onların TV'lerine kapatma cezası geldiğinde, "Hamlet'in Danimarkası gibi. Akıl ve iz'anla izah edilemez" diyen de oydu. İktidar bulunca azarlaması azanlar ile andıç yahut biatlarla ses yükselten ve alçaltanlar o bağımsız tavrın kökenini anlayamaz. Kula kullak eden ve ettiren, hiç hissedemez; hiç sevmez zaten!
|