| |
CHP için öncelik disiplin mi, iktidar olmak mı?
Siyaset hayatımızın sürekli seslendirilen ama bir türlü cevabı bulunamayan soruları var... İsterseniz birkaç örnek verelim. - CHP neden bir türlü iktidara aday olamıyor? - Türk siyasetinde hem bir boşluk olmasına ve hem de güçlü bir sola ihtiyaç duyulmasına rağmen neden sol birleşip ortak bir program oluşturamıyor? - Neden yoksul kesimler hep sağ partilere oy verirken, CHP'ye sadece kentlerin varlıklı semtlerinden oy çıkıyor? Bu sorulara bir anda cevap bulmak tabii ki mümkün değil. Ancak Türk demokrasisinin sağlığı için, bunlara cevap aramamız da şart. Öncelikle şunu söyleyebiliriz. Türk seçmeni oy verirken sağa sola bakmıyor. Türk seçmeni askeri geçiş dönemleri ertesinde, geçiş döneminde en sivil davranana, en fazla direnene oyunu veriyor. Demokrasinin işlediği dönemlerde de seçmen, kendisine en fazla ümit vaat edene, icraat yapabilme yeteneğine en fazla sahip olduğuna inandığı partilere oy veriyor. Bir de şu gerçek var. Bir parti ne kadar icraatçı olsa da, belirli süre iktidarda kaldıktan sonra o parti yıpranıyor ve seçmen değişiklik istiyor. Bu isteği değerlendirebilen parti veya partiler, sağ veya sol olduklarına bakılmaksızın iktidara aday olabiliyor. "Sol" diye bilinen partiler de ve liderler de yukarıdaki tabloları değerlendirdikleri zaman seçim kazanıp iktidara ortak da oldular.
GLOBAL GERÇEKLER CHP'nin topluma sunduğu "Sol" ideolojinin içeriğine gelirsek... Bu partinin "Evrensel sol" kavramında yer alan yenilenmeye, değişime ve bakış açılarına uzaktan baktığı gerçeği de var gündemde... Örneğin artık emekçilerin karşısındaki en büyük tehdit, onların sermaye tarafından sömürülmesi değildir. Başka bir deyişle sade Türk emekçilerinin değil, İtalyan veya Fransız ya da Amerikan emekçilerinin de karşılaştıkları en büyük tehdit "İşsizlik "tir. Bir başka deyişle tehlike sömürülmekten değil, sömürülememekten kaynaklanıyor. Global ekonomide Çin'in, Hindistan'ın emekçileri, ucuzlukları ve verimlilikleri ile global sermayeyi kendilerine çekmektedir. Bunların ürettikleri mallar, global rekabette bizim emekçilerin mallarını yenmekte ve bizim emekçilerimizin çalıştıkları fabrikalar kapanmaktadır. Bu soruna karşı çözüm asla devletçilik olamaz. Yani devletin maliyete bakmadan, zarar eden KİT'lerle Çin'e, Hindistan'a direnmesi mümkün değildir. Mesela İtalya'da tekstil ve konfeksiyon alanındaki işçi sendikaları, global rekabet karşısında titreyen işletmelerde patronajla nasıl dayanışma içine gireceklerinin arayışı içindedir. Alman ve İngiliz sosyal demokratları, "Sermaye "nin önünü açacak, ülkelerini yatırım cenneti yapacak vergi ve teşvik kolaylıkları üretmektedir. CHP ise bütün bu gelişmeler karşısında, bazen devletçi, bazen ulusalcı söylemlerle anakronik bir görüntü vermekte. Artık sınıfsal kimliği "Emekçi" değil "Tüketici " olmaya başlayan kentli çalışan kesimlere ise, ideoloji olarak sadece "Laikçilik "i sunabilmekte. Acaba yeni solun simgesi "Anti Amerikanizm" olabilir mi meselesi de çok karmaşık bir yapıyı yansıtıyor. Çünkü şu anda ve özellikle Irak'taki durum nedeniyle, Anti Amerikanizm, sadece solun değil, bütün siyasal eğilimlerin ortak malı durumunda. Yani mesela Deniz Baykal, Doğu Perinçek'le ya da Necmettin Erbakan'la anti Amerikanizm yarışına ne kadar girebilir? Vietnam Savaşı sırasında bu böyle değildi. Çünkü dünyada bir de "Komünizm tehlikesi" vardı. Dünyadaki merkez ve sağ partiler Amerika'yı bir güvence olarak görmekteydiler.
AVRUPA BİRLİĞİ VE CHP Bugün ise mesela Avrupa solu için "İslami terör " daha popüler ve daha güncel bir konu. Bu nedenle "Yabancı düşmanlığı" Avrupa solunun da kaydığı bir eğilim. Bu noktada bir de Türkiye'nin AB karşısındaki durumunu ele almamız gerekiyor. Mesela Kıbrıs sorunu konusunda CHP'nin AK Parti'den farklı ne tür bir çözüm önerisi var? Veya AB'ye taviz vermemek konusunda CHP, acaba MHP'den daha katı söylemlere sahip olabilir mi? Türkiye'de ise sol için pozisyon belirlenmesi gereken en önemli sorun "Kürt realitesi" ne ilişkin şu anda. Örneğin Celal Doğan sol adına bu arayışa en ciddi biçimde giren isim oldu. Bu konuda mesela seçim barajını düşürüp, TBMM'de tam temsili savunmak bir çözüm olabilir ama, yüzde 10 barajı, CHP'nin de bekçiliğini yaptığı bir durum. CHP bu tür sorunlardan ve konulardan kaçarak "Laiklik" konusunu işlemeyi ve zaman zaman kökten devletçi söylemleri siyaset gündemine getirmeyi "Sosyal demokrasi" biçiminde sunmakta. Özetle, Türk solunun kendisini ve solu yeniden tanımlayacak bir serbest düşünce platformuna ihtiyacı var. CHP'de ise şu anda ağırlıklı mesele, iktidar olmak değil, "Parti disiplini" ni korumak.
|