| |
Ordu-dinci çatışması mı ABD-Fransa çatışması mı?
Uçakta Cezayir'le ilgili bilgileri okurken, bir satır beni ürpertiyor: "İç çatışmalarda yüz elli bin kişi öldü." İç çatışmalar, 1990 ila 2000 arasındaki on yılı kapsıyor. Hatta 1990'dan öncesi ve 2000'den de sonrası var. Görünürde, çekişme "din devleti" kurulmasını isteyen İslami Selamet Partisi (FIS) ile ordu arasında yaşanıyor. Cezayir'in bağımsızlığını kazandığı 1962'den beri ülkenin tek hakimi Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) partisi, "kurucu parti" olmanın öyle bir rantını yiyor ki nihayetinde ülkede sefaletten ve yolsuzluktan nefes alınmaz hale geliyor. Hem sistem çürüyor, hem de toplum...
Bu çürümeye tepki olarak ortaya İslami Selamet Cephesi (FIS) çıkıyor. Sistemin tıknefesliğine karşı radikal dinci bir söylem geliştirdikçe desteği de artıyor. Seçimlerde önce nispi, sonra mutlak bir başarı gösteriyor. 1990'da ordu yeniden duruma müdahale ediyor. Cezayir çalkalandıkça çalkalanıyor. Binlerce insan ölüyor. Terör tırmanıyor. İki binli yıllar sonrası bu ölümcül kargaşa azalıyor. Cezayir durulmaya başlıyor. Halbuki, temel sorunların ağırlığı sürmekte... Öncelikle ülkenin tek ürünlü bir ekonomik yapıya sahip olması büyük bir sorun. İhracatın yüzde 97'si petrole dayalı. Toplam üretimin 45'i de akaryakıt. Devlet bütçesinin yüzde 65'ini de petrolden elde edilen gelir oluşturmakta... Kısacası her şey petrol ve doğalgaz. Ama petrol zenginliğiyle ters orantılı bir sefalet var; 32 milyon nüfusta 12 milyon insan ayda 200 Euro ile yaşamakta... Aktif nüfusun dörtte biri işsiz... İşsizlerin üçte ikisi otuz yaşın altında... Halbuki, petrol fiyatlarının artmasıyla Cezayir'in kasaları para dolmakta... Nitekim 2004'te 32 milyar Euro'luk bir rezerv fazlalığı oluşmuş. Bu tarihsel bir rekor olarak kabul ediliyor. Bu avantaj bugün de sürüyor.
Cezayir gezisi sırasında, yetkililere FIS'ın sessiz sedasız ortadan nasıl kaybolduğunu sordum? Hoş, bu örgütlenmenin tortularının bulaştığı kargaşa taşrada hala bir şekilde sürüyor. Zaman zaman ölüm haberleri gazetelere yansıyor. Ama daha önceki dönemlerle kıyaslanmayacak bir istikrar var şimdi. Peki, ne oldu da istikrar sağlandı? Cezayir'in istikrarının sağlanmasından söz edilmese de ABD'nin rolü var. ABD, Afrika'da etkisini artırıp bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarına iyice göz koyunca, Cezayir'i de defterine yazmış. Cezayir'in Fransa ile ayrıcalıklı ilişkileri, ülkenin Avrupa'ya olan yakınlığı ve bölgedeki stratejik hesaplar Cezayir'i de uluslararası satranç tahtasının dalgalı bir unsuru haline getirmiş. Fransa orduyu, ABD FIS'ı desteklemiş, Cezayir üzerinde kol güreşi yapmışlar, bu arada bu "yüksek çıkarlar" için günahsız yüz elli bin kişi ölmüş. Amerika istediğini elde ettiğinde de şiddetin tırmanmasını önlemiş.
Cezayir, olayları çok boyutlu analiz etmek gerektiğini anlatan olağanüstü güzel bir örnek. Tek parti rejiminin ve "cumhuriyeti kuran parti" olmanın avantajını kullanarak çürümeyi hızlandıran elit bir sınıfın ortaya koyduğu başarısız bir sosyal yapı var. Bu, karşıtını kışkırtmış. Bir reaksiyon doğurmuş. Depremli bir yapı üremiş. Ama bu çalkantıların bir de dış etkenleri var. ABD'nin bölgeye girişi gibi... Nitekim ABD bugün Cezayir'in İtalya'dan sonraki ikinci müşterisi... Fransa üçüncü sıraya düşmüş. Ekonomik ilişki yanında ABD'nin Afrika'daki varlığı Cezayir sayesinde biraz daha pekişmiş. Bu da olayların dış sebebi... Cezayir'de insanlar ölürken herkes dincilerle ordu savaşıyor sanıyordu, halbuki arka planda Fransa ile ABD çekişmesi vardı. Cezayirli yöneticilerin de işbirliğiyle "yabancı güçler" binlerce Cezayirlinin ölümüne yol açan bir çatışmayı körükledi. "Din" için ya da "laiklik" için öldüklerini sanan binlerce Cezayirli aslında ne için öldüklerini hiç bilmediler.
|